kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Ağustos 2007, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Devlet, siyaset ve Gül

Perşembe günkü yazımda Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'nın daha önce bir partiden gelerek cumhurbaşkanı olan Özal ve Demirel'den çok daha farklı anlamlar içerdiğini belirtmiş ve bunun üstünde durmak istediğimi söylemiştim. Bu yazıda onları ele alayım. Görüşlerimi değerlendirmek için işe Ahmet Necdet Sezer'in cumhurbaşkanlığının çok önemli bir özelliğine değinerek başlayayım.

Sezer ve devlet ideolojisi
Sezer, cumhurbaşkanı seçilmeden önce Anayasa Mahkemesi başkanıydı. O sırada verdiği kararlar ve savunduğu görüşler itibariyle Türkiye'deki kurulu düzenin veya egemen ideolojinin dışına çıkan, çok daha özgürlükçü bir çizgideydi. Türkiye'nin yakın döneminde hayli tartışılan türban ve benzeri konularda daha farklı bir tercihi savunuyordu. Fakat cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte bu anlayışını hızla değiştirdi. Aradan geçen zamanda Sezer, adeta egemen ideolojinin kendisidir dedirtecek ölçüde ona yeni bir hayatiyet kazandırdı.
Bana kalırsa bu anlayış değişimi sadece Sezer'in kişisel tercih ve yaklaşımlarından kaynaklanmıyordu. Sezer, Türkiye'de devletin ta kendisi demek olan ve egemen ideolojinin en önemli kurucu ve savunucusu konumunda bulunan bürokrasinin bir parçasıydı. Söylemini ve görüşlerini onun içinden oluşturuyordu. Yasa onun için hukuktan daha önemliydi. Kaldı ki, Türkiye'de, bürokrasi ve onunla özdeş iç içe geçmiş olan siyasal elit bizim siyasal yapımızın en önemli özelliği olan toplumdevlet ve siyaset-bürokratik ideoloji çatışmasının kaynağıdır. Bu saptamadan sonra daha açık söyleyecek olursak, devlet ve bürokrasisi aradan geçen sürede Sezer'i teslim almıştı.

Özal ve Demirel
Özal ve Demirel, hazırlık dönemlerine bakılırsa Sezer'den farklı bir geçmişe sahipti. İkisi de politikadan gelip cumhurbaşkanı seçilmişti. İkisi de siyasal atılımını devletin egemen söylem ve duruşuna karşın toplumu ve politikayı savunan bir çizgide yapmıştı. Ayrıca Özal zaten minimal devleti benimseyen daha liberal bir politika anlayışına sahipti. Buna karşılık iki lider de Çankaya'ya çıktıktan sonra çok daha devletçi, çok daha topluma kapalı, çok daha bürokratik bir tutum izlemeye başlamıştı.
Özal, bundan belli ölçülerde rahatsızdı . Bu rahatsızlığını zaman zaman orduyla ve bürokrasiyle çatışarak dışa vuruyordu. Demirel ise asla böyle bir tutum içine girmedi. 28 Şubat'ı askerlerle birlikte yaratmaktan çekinmedi. Özal, her şeye rağmen daha farklı bir siyasetçi tipi olduğundan, bir noktadan sonra Cumhurbaşkanlığı'nı bırakıp siyasete dönmeyi ciddi biçimde düşünmeye başladı. Demirel'se Cumhurbaşkanlığı'nı bırakmamak için direndi.

Devlet geleneği ve Gül
Bu oluşumu Türkiye'de hakim olan 'güçlü devlet geleneği' mantığıyla açıklamak da mümkün. Ne var ki, 'güçlü devlet' kavramı çok tartışmalı bir kavramdır. Buradaki 'güç', devletin güçlü olması gereken alanlarda değil, tam tersine hiç bulunmaması gereken alanlarda kendisini gösteren bir güce tekabül etmektedir. O bakımdan da bizim devleti teknik açıdan zayıf, ideolojik açıdan güçlü saymak yanlış olmaz ki, doğrudan doğruya bu durumun kendisi yanlıştır.
Şimdi Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'yla birlikte bu gerçeğin ne derecede geçerli olduğunu bir kez daha göreceğiz.
Bütün benzerliklerine karşın Gül, Özal ve Demirel'den bir hayli farklıdır; fakat onların oluşturduğu bir yoldan yürüyerek bugüne gelmiştir. Modernleşmedin konusunda olduğu kadar siyaset yapma anlayışı açısından da görülen bu benzerlikler bakalım şimdi cumhurbaşkanlığı katında ne tür bir tavırla bütünleşecektir. Acaba Gül de kendisinden öncekiler gibi bir yol mu izleyecek yoksa daha farklı bir yaklaşım içinde mi bulunacak?
Bu sorunun elbette teknik bir yanıtı var: bugünkü anayasa değiştirilecek ve Cumhurbaşkanlığı yetkileri toplum ve siyaset lehine kısıtlanacaksa Gül ister istemez daha değişik bir pozisyona taşınacaktır. Ne var ki, siyaset bu derecede teknik bir şey değildir. Öncelikle ideolojiktir ve siyasete verdiğiniz anlamla ilgilidir.
Gül'ün üstünde oynayacağı gergin tel, kendisini oraya taşıdığını söylediği halkla kendisini tartışan ve şimdi kuşatacak olan devlet arasında gerilidir. Elindeki denge çubuğunun adı ise siyasettir.