kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Ağustos 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ÜLKÜ TAMER

Devlet Tiyatrosu'nda şair takımı

Kırk yıl kadar önce tiyatro oyunculuğu yapmıştım. Bu serüven beş yıl sürdü. Keşanlı Ali Destanı, Direkler Arasında, Teneke, Palto gibi oyunlarda oynadım. Manyak Cafer'den Hüsmen Pehlivan'a, Çukurova ağasına kadar çeşitli roller üstlendim. Sokak Kızı İrma'da şarkı söyleyip dans bile ettim.
Sonunda benden tiyatro oyuncusu olamayacağını anlayıp sahne tozunu yutmayı bıraktım. O dönemin bana sağladığı en büyük yarar, sanırım "tiyatro dili"nin inceliklerini öğrenmem oldu. Daha sonra roman ya da oyun çevirirken "kitap diyalogu" ile "tiyatro diyalogu" arasındaki ince ayrımı her zaman göz önünde tuttum.
Profesyonel bir sahneye adım atışım ise çok daha öncelere dayanır. Hem de sevgili şair dostum Kemal Özer'le birlikte.
Sanırım 1959'du. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne gidiyorum. Daha doğrusu, Hukuk Fakültesi kantinine. Onat (Kutlar) ne kadar haklıymış. "İnsan önce Hukuk Fakültesi kantinini bitirir, sonra Hukuk Fakültesi'ni," derdi. Biz de ikiye ayrılmışız. Kimimiz Hukuk kantininde, kimimiz Edebiyat kantininde toplanıyoruz. Arada bir evcilik oynuyoruz. Onat, Ferit (Öngören), Demir (Özlü), Ergin (Ertem) Edebiyat kantinine gidiyoruz; Kemal (Özer), Adnan (Özyalçıner), Doğan (Hızlan), Konur (Ertop) da zaman zaman bizi ziyarete geliyor.
Fakültede ilk gittiğim ders Kemalettin Birsen'indi. Onuncu dakikada kafama dank etti. "Yahu," dedim kendi kendime, "sen hukukçu mu olacaksın? Avukat mı, yargıç mı, savcı olacaksın? Hayır. Öyleyse burada ne işin var?"
On birinci dakikada anfiden çıktım. Doğru kantine. Ertesi yıl İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü'ne gidecektim; fotoğraf makinesi görmeden iki yıl Gazete Fotoğrafçılığı dersi vereceklerdi bize.
Günün birinde Kemal heyecanla geldi kantine. "Haldun Taner haber yollamış, istersek gidip Oidipus'da oynayabilirmişiz," dedi.
Oidipus'da oynamak! Bu da nereden çıkmıştı şimdi?
Oidipus, Devlet Tiyatrosu'nda sahneleniyordu o sırada. Takis Muzenidis'in yönetimi de, Cüneyt Gökçer'in oyunu da hem eleştirmenler, hem seyirciler tarafından pek beğenilmişti. Tiyatro oyunu İstanbul'a getiriyordu şimdi. Şan Tiyatrosu'nda bir süre oynanacaktı.
Oyuncular da İstanbul'a geliyordu elbet, ama dünya kadar figüran Ankara'da kalmıştı. Otel, yemek, gündelik... Bir sürü masraf. Onun için figüranlar İstanbul'da bulunacaktı.
Haldun Bey'in "tavsiye" siyle kalktık, Şan Tiyatrosu'na gittik, Kondüit Cemal'a kaydımızı yaptırdık. Bizim edebiyat takımından pek kimse göze alamamıştı sahneye çıkmayı. Kemal'le benden başka. Bir de Özcan (Başar) vardı.
Şimdi unuttum, günde ya altı lira, ya yedi buçuk lira alacaktık. Bahçeli Şar Lokantası'nda bir buçuk liraya karın doyurduğumuz düşünülürse, servet!
Kondüit Cemal filanca gün filanca saatte tiyatroda olmamızı istedi.
Oyunun başında beş dakika kadar görünüyoruz sahnede. Karanlıkta gölgeler halinde. Yüzümüz gözümüz seçilmiyor. Thebai halkıyız.
Ama Thebai halkı bile bu kadar çeşitli yurttaştan oluşmamıştı herhalde. Öğrenciler var, öğretmenler var, muhasebeciler var, garsonlar var, voleybolcular var, bakkallar var...
İki terlikçi bile var: İstepan ile Vartan kardeşler. İkisi de tiyatro delisi. "Dükkânımızı kapattık, sanat yapmaya geldik," diye bağırıyorlar arada bir. Oyundan tam üç saat önce gelip aynanın karşısına çöküyorlar, ince ince makyaj yapıyorlar.
İlk gece kuliste kıyamet koptu. Biri bir sakal bulmuş. İstepan gördü, kaplan gibi atılıp sakalı kaptı. Öteki sakalı vermek istemiyor. İstepan, "Bu sakal benim!" diye haykırıyor. "Muzenidis söyledi, sakalı ben takacakmışım!"
Muzenidis'in başka işi yoktu sanki! Karanlıkta değil sakal takmak, silindir şapka giysek kimse fark etmeyecek. Sanat uğruna verilen kavga, terlikçinin zaferiyle sonuçlandı.
Cüneyt Gökçer'i makyajını yaparken seyretmedim, ama herhalde oyundan önce terlikçi kardeşler kadar kılı kırk milyon yarmamış, tiyatro heyecanını onlar kadar iliklerinin içinde duymamıştır.
Oidipus, İstanbul'da da büyük ilgiyle karşılandı. Biz de Kemal'le sanatımızı yaptık, kantine döndük.
İşsiz kaldığımızın ertesi günü, çaylarımızı yudumlarken, Kemal'e, "Yahu," dedim, "biz Oidipus'da niye oynadık?"
"Niye olacak," dedi Kemal, "biyografimizde bu da bulunsun diye."