kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Ağustos 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Hatamla sev beni!

Dünkü yazıyı "Başkaları da var" diye bitirdim, ama abartmışım!
Çok sık olur bu:
Dönüp bakarsın, fazla da yoktur.
Oradadırlar, çokturlar ama yokturlar.
Başlarını çevirirler.
Laflarını çevirirler.
Kazlarını çevirirler.
O yüzden, bakmayın oradan oraya yazıp durduğuma, duvardan duvara vurduğuma; korkarım ben:
Vurulmaktan, arkadan vurulmaktan, hayal kurup kırılmaktan.
İçten pazarlıklı sinik, oportünist ve bazen maalesef kalleş bir "cesaret" dünyasında, herhalde korkağım ben!
Bir de şöyle düşünürüm bazen:
Altındaki zemini durmadan zımparalayıp daha da kayganlaştırmak iş midir?
İş midir tependeki Damokles kılıçlarını sürekli bileyip durmak?
İş midir çoluk çocuğunun sırtına da kendi inadını, vicdan yüklerini yüklemek?
Ama, işte her neyse, kimimizde dini, ahlaki inançlar; kimimizde aydınlanma, bireyselleşme, özgüven felsefeleri; kimimizde dayanışma, ortaklaşma, mücadele ilkeleri; meslek ve insanlık etiği, hukuku; şuramızdaki kalp ile aklımız arasındaki o kimya: "vicdan ve bilinç".
Ne içindir?
Ne içindir, o sürü sepet kavram: Demokrasi, cumhuriyet, adalet, ahlak, hak, hakkaniyet, cesaret, insanlık, yiğitlik ve ille de mertlik.
Baktım, Rahşan Ecevit de "Emin Çölaşan'ın iktidara yaranmak için susturulması" nı kınamış.
Anladığım kadarıyla, bu nevi şahsiyetler, bir elde "kınama", diğer elde "kına" ile dolaşıyorlar.
Duruma göre "kına" ma; duruma göre "kına" yakma.
Çünkü ben, mesela bizzat kendim, kendi koalisyon hükümetleri döneminde, "Takas odası" ndaki sansürler ve iktidara yalaka susturmalar, susmalar yüzünden; Rahşan Hanım' ın, eşini yahut Hüsamettin Bey' i, ortakları mutlu Mesut Bey ile devlet Devlet Bey'i, kendilerine haber, manşet, yazar halinde kurbanlar veren, adaklar adayan, sunaklara yapışan medya aristokrasisini kınadığını hiç duymadım.
Ne gibi bir fark vardı ki?
Biz ve onlar!
Ben ve öteki!
(Hoş, kendinden olana dahi sahip çıkamayan yiğitlerle dolu bu meydan!.. Desem ki, sevdiğin, sevmediğin birine sahip çıkmak kendine de sahip çıkmaktır, yine makber yine makber!)
2001'de, Rahşan Hanımlar' ın iktidarında, biz kovulduğumuzda arayıp hatır soran muhalefet siyasetçilerinden biri, Abdullah Gül'dü. Bunu asla unutmam. Ama aynı insani, siyasi hassasiyet ve olgunluğun bugün iktidarları döneminde, "karşıt" bir gazeteci için olmaması, bu "al gülüm ver gülüm takas odası" , bir kan davası dahi olsa, bu Gökçekvari tef çalma içimi acıtır.
O dönem bir başka arayan, Refahyol iktidarında büyük medyanın hedef aldığı Tansu Çiller'di.
Sağolsun ama, yine bizzat kendim, DYP-SHP koalisyonu başbakanının beni kovdurmak için ailecek nasıl bastırdığını da bilirim.
Şimdi, misal "Çölaşan'ın kovulması" na tepki koyan nice ulusalcı, cumhuriyetçi, laik, CHP'li, asker, emekli asker, bürokrat kişinin; Genelkurmay andıçlarıyla gazeteci kovulmasına, dergi, sütun kapatılmasına, sansür ve ayrımcılık yapılmasına, davalar açılmasına bir itirazı olmadığını ise, onlar da, siz de, biz de biliriz.
Ahmet Kekeç' i gözlerinden öper, ayrı yere koyarım.
Şimdi de katmerli hikaye. Çok sayıda "cumhuriyetçi, ulusalcı, iktidar karşıtı" ile "demokrat, muhafazakar, iktidar yandaşı" sessizlikte birleşti.
Çünkü birincilerin, patronajın yaptığına diyebileceği yok; ikincilerin ise iktidar dahline.
Buna, ikincilerin "o gazeteci" ye nefretini de ekleyin.
Tabii ki sevmek, beğenmek şart değil ama; o zaman insanlık bir yana, meslek ahlakı, gazetecilik etiği, özgürlük tutkusu, muhaliflik raconu filan nerede?
Kendisi de çeşitli askeri ve siyasi baskılarla yerinden olmuş kıdemli bir yazarın mesela; "Galiba en büyük hata kendini gazetenden de, patrondan da bağımsız, güçlü ve bağlantısız görmektir" diye yazması hazindir.
Tamam, "patron" da, devlet, iktidar partisi, işreklamilan dünyası, Genelkurmay kadar güçlüdür de; gazeteciler bu denli mi güçsüz, bu denli mi yalnız olmalı? Dediği gibi, "diğerlerinin çaresizce seyretmesi" vaki ise, ki öyle, utanç değil midir?
Bağımsız ve bağlantısız olmaya çalışmak nasıl bir hata olabilir!
Sevgili okur ve sevgili meslektaşlar; o zaman en azından kendi adıma diyebilirim ki:
Hatamla sev beni!
Hatamla kov beni!