kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Ağustos 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Felaket tellalları

Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı adaylığını yenilemesiyle birlikte, "Felaket tellalları" tekrar sahneye çıktı. Hem içte, hem dışta.
Kriz senaryosu yazan mı ararsınız, kurumsal kaos bekleyen mi, halkın kamplara bölünmesini uman mı, Türkiye'nin yön değiştireceğini iddia eden mi
Tabii bu tellalların kehanetlerinin en vazgeçilmez malzemesini laik-anti laik çatışması ve asker- sivil hesaplaşması vesveseleri oluşturuyor.
İki gün önce postadan bir kitap çıktı. Gazi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi bir süre önce düzenlediği "3 Mart 1924 Yasaları ve günümüze yansımaları" konulu sempozyumdaki konuşmaları biraraya toplamış.
"3 Mart 1924 Yasaları", malum, "Devrim Yasaları" diye tanımlanıyor. 429, 430 ve 431 sayılı bu yasalarla Şeri'iyye ve Evkaf Vekaleti ile Erkan-ı Harbiye Umumiye Vekaleti lağvedildi, yani siyaset kurumunun dışına çıkarıldı. Yerlerine Diyanet İşleri Başkanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı kuruldu. İkisi de Başbakanlığa bağlandı. Ayrıca Tevhid- i Tedrisat Kanunu ile öğretim birliği sağlandı. Ve nihayet halifelik kaldırıldı.
Kitapta önemli isimlerin Devrim Yasaları'yla ilgili çok değerli yorumları var. İkisi özellikle dikkatimizi çekti. İlki 9'uncu Cumhurbaşkanı Demirel'in laikliğin demokrasi için hayati önemini anlattığı konuşması. Şöyle diyor:
"Dinle devleti ayıramazsınız, demokrasiyi yapamazsınız. Dinle devleti ayıramazsanız, devlete laiklik kisvesi giydiremezseniz, yetkinin meşru kaynağını halk yapamazsınız. İşte bunun içindir ki, bugün 55 Müslüman ülke içinde demokrasiyle idare edilen tek ülke Türkiye'dir. Çünkü Türkiye laiktir."
İkinci konuşma ise emekli Korgeneral Hasan Muratlı'nın. Atatürk'ün Erkan-ı Harbiye Umumiye Vekaleti'ni kaldırıp Başbakanlığa bağlı Genelkurmay Başkanlığı kurması kararının arka planını bakın nasıl irdeliyor:

Silahlı Kuvvetler ve siyaset
"Siyasi amaç gütmeyen silahlı çatışmalar, boşa gitmiş gayretler, kaynaklar ve hayatlardır. Böyle bakınca daha ilk adımda siyasetin stratejiye, siyasi otoritenin de askeri otoriteye üstünlüğü anlaşılır. Siyasi niyet amaç, harp ise araç olduğundan ve araç da amaçsız düşünülemeyeceğinden, Silahlı Kuvvetler'in siyasetten arındırılarak politik otoritenin emrine girmesinden daha tabii birşey olamaz. Çünkü aynı şey hem amaç ve hem de araç olamaz.
Bütün dünyada Silahlı Kuvvetler'in sivil otorite emrinde olması öngörülmesine rağmen, yine bütün demokratik ülkelerin yasalarında askeri otoritenin sivil otoritenin verdiği bazı emirleri yerine getirmemesi hukuki güvence altına alınmıştır. Silahlı Kuvvetler aslında rejimin vicdanıdır. Vicdanın uyanık olduğu yerde bütün kötü düşünceler uykuya yatar."
Demirel'in değerlendirmesi, Gül'ün Çankaya'ya çıkmasıyla Türkiye'nin yön değiştireceğini iddia edenlere cevap oluşturuyor. Kim laikliği tehlikeye atarak, ona dayanan ve kendi meşruiyetinin de kaynağı olan demokrasiyi tehlikeye atmayı, yani bindiği dalı kesmeyi göze alabilir?
Muratlı'nın açıklamaları ise, askersivil ilişkilerini tanımlamakta güçlük çekenlere hem çerçeve sunuyor, hem güvence.
Ah, bu arada, "Felaket tellalları"nın bazen faydalı olduklarını da söylememiz gerekir. Tarihçi Hans Jonas'ın dediği gibi, "Felaket tellallığı, felaketin gerçekleşmesini önlemek için yaratılmış bir meslektir."
Cumhurbaşkanı seçiminde de aynen öyle olacak. Tellallar bağıracak, demokrasi yolunda gidecek. Tıpkı daha önce Özal'ın Çankaya'ya seçildiği süreçteki gibi...