kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Ağustos 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Filmde, Edith Piaf'ın doğumundan ölümüne tüm yaşadıkları anlatılıyor.

Minicik bir kadının trajik hikâyesi

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
04.08.2007
Büyük sanatçıların yaşam öyküleri sadece özel ve bireysel birer öykü olmakla kalmaz. Bunlar aynı zamanda kapsadıkları süre içindeki zamana da tanıklık ederler, bir diğer deyişle dönemlerini bir ayna gibi yansıtırlar. Elbette Edith Piaf için de öyledir ve ilk dönemdeki adıyla 'la mome-ufaklık', küçücük bedeninden ve son derece kırılgan yaşam öyküsünden umulmayacak biçimde, dönemine tanıklık eder. Piaf'ı bilmeden 20. yüzyılı tümüyle kavramak zordur desem... Bilmem abartmış olur muyum? Olivier Dahan, tercihini başta yapmış. O, 48 yıla sığmış bu ilginç yaşamı Amerikan tarzı, bol kemanlar eşliğinde kronolojik sırayla anlatılmış bir klasik biyografiye teslim etmeyecektir. Onun yerine filmini bir puzzle/ yap-boz gibi inşa edecektir. Böylece, 1959'daki bir New York konseriyle açılır film. Ama ondan sonra sürekli ileri-geri sıçrayışlarla gelişir. Önce küçük Edith'in acılı, giderek sefil çocukluk yıllarına, yaşadığı koyu yoksulluğa, ilk mutlu günlerini geçirdiği randevuevine ve sonra ilk şarkılarını söylediği sokaklardaki serüvenine tanık olur, ilk dünya savaşına katılmış akrobat babası, fahişelikten başka seçenek bulamamış annesi ve ilk günlerinden beri hep yanında olan 'momone'u tanırız. Ama arada sıçrayışlarla, yaşamının önemli anlarına da yolculuk ederiz: onu ilk kez takdir edip kariyerine yol açan kabare sahibi Louis Lepee, sahnede durmayı ve şarkı söylemeyi öğreten Raymond Asso, dönemin çeşitli ünlüleri... İlk Olympia konseri, ABD'yi fethetmesi, orda en büyük aşkı, Fas kökenli boksör Marcel Cerdan'la tanışması. Daha gençliğinde başladığı uyuşturucunun hayatındaki en trajik olaydan, Marcel'in uçağının düşüp ölmesinden sonra giderek artması ve tam bir bağımlılık haline gelmesi. Kimi ünlü konserleri, en zavallı halinde bile sahneye sığınmak, şarkı söylemek tutkusu. O efsanevi son Olympia konseri. Ve daha 48 yaşında gelen o hazin akibet... Sanatçının yolu ne çok ünlüyle kesişmiş... Kimileri filmde gösteriliyor: ona kimi en güzel şarkılarını yazan Charles Aznavour, Marguerite Monnot, Charles Dumont, Michel Emer, Olympia'nın ünlü patronu Bruno Coquatrix, New York konserinden sonra gelip kutlayan Marlene Dietrich... Ama kimileri de yok: örneğin hayranı olan ve onun ölümünden bir gün sonra kendisi de ölen ünlü yazar Jean Cocteau yok... Ama, en önemlisi, müthiş bir dönem duygusu var. İlk savaş yıllarının yoksul Paris'inden 1940'ların ve özellikle kurtuluş sonrasının bohem havasına, sosyetik New York kulüplerinden ölüm döşeğinde hatırladığı okyanus kıyısındaki plaja, tipik meyhanelerden Olympia veya Bobino gibi dev konser mekânlarına... Ve elbette giysilerden şapkalara, arabalardan uçaklara, her ayrıntıya yansımış bir titizlik. Varoşlarda doğup sanatını dünyaya kabul ettiren bir sokak kızının, sadece sanat gücüyle ayakta kalan bir küçük kadının inanılmaz öyküsü. Ve de, kuşkusuz, oyuncuların gücü. Hepsi bir yana, Marion Cotillard denen kadının tümüyle Piaf'ın kimliğine bürünmesi. Son Berlin şenliğinde, kimbilir hangi ukala üyelerin etkisiyle onu görmezden gelen jüri utansın, ama bu kompozisyonun hepimizin belleklerine yerleşeceği ve önümüzdeki Oscar ve Cesar'larda söz sahibi olacağı kesin. Ve de kimi unutulmaz sahneler... Kendi adıma, örneğin ilk Olympia konserindeki ilk şarkısının 'sessiz' olarak sunulmasını, Marcel Cerdan'ın ölüm haberinden sonraki tüm bölümü ve bunun bir sahnedeki mikrofon önünde sonuçlanmasını, tüm final bölümünü unutacak değilim. Bu sahneler, görkemli bir oyunculukla ve elbette Piaf'ın (üçü dışında kendi sesiyle verilmiş) unutulmaz şarkılarıyla birleşerek, kimi zaaflarına karşın bu filmi bir olay-film haline getiriyor. Belki müziğe ve Piaf şarkılarına tümüyle ilgisiz olanların dışında, herkese tavsiye edilecek bir deneyim. Ama salondan yoğun bir keder duygusuyla ve adeta tükenmiş bir yürekle çıkacağınızı da unutmayın lütfen...

KALDIRIM SERÇESİ * * *
(La Mome)/ Yönetmen: Olivier Dahan/ Senaryo: O. Dahan, Isabelle Sobelman/ Görüntü: Tetsuo Magata/ Müzik: Christopher Gunning/ Oyuncular: Marion Cotillard, Sylvie Testud, Pascal Greggory, Emmanuelle Seigner, Jean-Paul Rouve, Gerard Depardieu, Clotilde Coureau, Catherine Allegret, Jean-Pierre Martins, Marc Barbe/ Fransız filmi.