kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Ağustos 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Umutsuz kalmaktan kork

Hıncal Uluç benden çok yaşayacak. Zaten ileride ama, daha da çok yaşasın. Çünkü gönlümden geçeni, "kalbimdeki Kazım"ı, iç titreten bir coşkuyla yazdı.
Hem de, geçen gün "Bizim gazetede sağlık haberi pek yok" demeye getirirken tahminimce kalbini kırdığı "sağlık haberi arısı" Esra Tüzün'ün de gönlünü alarak.
Tüzün'ün "Kazım'la söyleşi"sinden çıkıp Lance Armstrong'a benzeyen, ama aslında kimseye benzemeyen, ama aslında çok kişiye örnek "kanserle savaşı"nı içimize, aklımıza çaktı.
Kazım Kanat çok çok yaşasın.
Babamı, ablamı çok genç yaşlarında, çok çocuk, çok genç yaşlarımda uğurladıktan sonra, bir beş yıldır, bedenimde değilse de yakınlarımda, aklım ile kalbimde o mücadele içinde dolanıyorum ben de.
O yüzden, "Kazım'ın savaşı"nın;
Bir yandan işine, bir yandan eşine, Beşiktaş'ına, kalemine, delikanlı öfke ile beyefendi zarafete, denize, güneşe, havaya, suya, spor ahlakına, okura, geçmişe, geleceğe sarılarak;
Pek bilemediğimiz acıların üstüne iyi bildiğimiz gülümsemesini yayarak verdiği savaşın kıymetini, başkaları için önemini biliyorum.
Böyle misaller; "kanser"in tıpta ister istemez sokulduğu, genelleme, kategori, protokol, istatistik, rutin, prosedür, safha, standart ilaçtedavi gibi buzdan kalıpları parçalıyor...
Onu daha "insani" hale getiriyor.
Tamam, "ölüm" de insan için, "kader" de belki..
Ancak, "umut" da insan için, "mücadele" de, "inat" da.
Böyle olunca; biraz sohbet sonunda çok doktorun paylaştığını gördüğüm şu tespit mümkün hale geliyor:
Her "hasta"nın kanseri aslında kendisine özeldir!
Yani; onun hayatına, geçmişine, yaşına, mutlu olup olmadığına, alışkanlıklarına, genlerine, eşine, dostuna, çocuklarına, inadına, dayanma gücüne, hayata bağlılığına, doktoruyla ilişkisine, ev haline, umutlu olma gücüne, neşesine, karamsarlığına, biriktirdiği ve gördüğü sevgiye, şefkate, geleceğe sarılmasını teşvik edecek çocuklarına yahut ideallerine, okuduklarına, muhakemesine, tefekkür kabiliyetine, inançlarına...
İstediğinizi ekleyin, onu kendi iradesiyle o yapanlar ile iradesi dışında o hale getirenlerin hepsine bağlıdır. O yüzden farklıdır, şahsına münhasırdır!
Kazım, biliyorum, ruhunu ve yüreğini, inancını ve azmini çok fazla kaynaktan besledi.
Tahmin ediyorum ki, gücünün esası, aklının ve yüreğinin güçlü kardeşliğidir.
Onu kulübeden izleyince, bildiklerimi bilip yaşadıklarımı da yaşayınca kıssadan hisse çıktı:
Derler ya, Kanserden korkma, geç kalmaktan kork, diye...
O doğru; ama şunlar da sanki doğru:
1. Umutsuz kalmaktan kork;
2. Sevgisiz kalmaktan kork;
3. Yalnız kalmaktan kork;
4. Pes etmekten, inatsız, herhangi bir şekilde inançsız kalmaktan kork;
5. İstismardan, içten pazarlıklı, fesat, karartıcı, mutsuzluk saçan ortamdan kork;
6. Kendine ve doktoruna güvenmemekten kork.
Bir de, maneviden ziyade, maddi bir şey:
Maalesef; parasız, desteksiz, güvencesiz, sosyal güvenliksiz kalmaktan kork.
"Sağlık, insanca tedavi ve yaşam hakkı", maddilik bir yana, bir devletin, bir toplumun en önemli manevi manalarından biridir ama, "piyasa"yı bilirsiniz işte!
Kanseri "amansız hastalık" yapan biraz da insanlar zaten:
Bazen kendimiz, bazen çevremiz, bazen imkansızlık yahut bizatihi sağlık sisteminin, tedavinin kendisi!
Oysa, tıbbi mücadele ve donanımda gelişmenin, iyi, özenli, duyarlı doktorların, sağlık çalışanlarının da beslediği, ama esas içinizde, çevrenizde büyütülebilecek umut da var hep.
"Bir tür kanser"le yıllardır yaşayan, binlerce evladı ölürken her yeri acıyan bir ülkenin, Meclis'teki bir el sıkışma, karşılıklı bir gülümseme sayesinde duyabildiği umuda bir baksanıza.
Son bir şey daha:
Kanserle hakikaten mücadele eden her "hasta", diğerleri ve sonrakiler, bugünün çocukları, doğacaklar için de inanılmaz bir şey yapıyor. Tıbbın ve umudun, hayatın yolunu açıyor. Bu yüzden, bir nevi kahramandır onlar; Kazım ve her biri. Çok yaşasınlar!