kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 3 Ağustos 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Atatürk ve Anayasa (2)

Biz Anayasa'da belirtilen Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu değerlerinin korunmasında "Taraf"ız. Atatürk ilke ve inkılaplarının ise, hem cumhuriyetimizin varlık nedeni, hem de devletimizin kurucu değerlerinin kaynağı olduğu inancındayız.
Bu girişten sonra konuya geçebiliriz. Dünkü yazımızda Atatürk ilke ve inkılaplarının 1982 Anayasası ile anayasal hukuka girdiğini anlatmıştık. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu bazı kuruluşlardan gelen önerilerle Atatürk ilkeleri ve inkılaplarına Anayasa taslağının çeşitli bölümlerinde yer verdi. Bazı akademisyenler buna karşı çıktılar ve bir daha düşünülmesini istediler. İşte o günlerde, 2 Haziran 1982'de yayınlanan ve komisyona da gönderilen bir yazı:
"Anayasa'da Atatürk ilkelerinin belirlenip yer alması çoğulcu demokrasi ile nasıl bağdaşacak? Zira bu, devletin resmi ideolojisinin tespiti olacak. Oysa liberal demokrasi, devletin ideolojisinin olmadığı rejimdir. Demokratik devlet, ideolojiler dışında, yansız bir devlettir.
'Kapitalist, sosyalist, bilmem ne, bunlar hepsi ithal malı. Bize Atatürkçülük yeter' derseniz, onu da bir ekonomik sistem, bir ideoloji haline getirirseniz, belki iyi bir şey yapmış olursunuz ama demokratik rejim içinde yaşama arzusunu daha baştan bırakırsınız.
Atatürkçülük adına ister yöntem, ister görüş, ister ideoloji deyin, inkar edilemez bir olgu. Yalnız iki aşamalı bir olgu. İlk aşaması tek parti dönemi. Bu dönemde bir Kemalist ideoloji var, onun uygulayıcısı bir parti var, bu partinin 6 okla simgelenen 6 ilkesi var. Cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik ve devletçilik olan bu ilkeler tek parti rejimi uygulandığı sürece, 1946'ya kadar, Türk devletinin de ilkeleriydi. Yani, o zamanın Türkiye Cumhuriyeti, resmi ideolojisi olan bir devletti.

1946'da
başlayan dönem
Atatürk tek partili dönemi hep geçici olarak düşündü. Hedef, Batı'nın çok partili, özgürlükçü demokratik rejimine geçmekti. Nitekim daha sağlığında iki kez bu hedef için denemeye girişti. Fakat Cumhuriyet'in körpe bünyesinin, siyasi parti şemsiyesi altında, ona cephe alan gerici güçlerin baskısından zarar göreceğini anlayınca vazgeçti. Bu, henüz koşulların olgunlaşmamış olması nedeniyle yapılan ertelemeden başka bir şey değildi.
1946'da Türkiye, Atatürk'ün son hedef gösterdiği, Kemalizm'in ikinci aşaması sayacağımız çoğulcu demokratik rejime geçti. Artık geçerli ilkeler, liberal Batı ülkelerinin demokrasi ilkeleridir. Özgürlüktür, eşitliktir, çoğulculuktur, girişim özgürlüğüdür. Anayasa'ya bu ilkeleri koyacaksak, bunlar liberal demokrasi ilkeleridir. Yok, bunlarla çelişen başka ilkeler koyacaksak ve bunlara Atatürk ilkeleri diyeceksek, o zaman rejimin adını da değiştirmemiz gerekecek. Bu rejim artık demokrasi değil, Kemalizm olacak. Bu da Atatürkçülüğün birinci aşamasına geri dönmek anlamına gelecek ki, onun da gerçek Kemalizm olması için, altı ok ilkelerine dayalı tek parti rejimi olması gerekir.
Bu nedenlerle yeni Anayasa'da tutulacak en sağlıklı yol, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'e minnet ve şükranlarımızı dile getirdikten sonra, onun gösterdiği yol olan çoğulcu liberal demokratik rejime bağlı kalınacağının belirtilmesi olmalı. Anayasa'nın başlangıç bölümünde Atatürk ilkelerine yer verilmesiyle yetinilmeli."
Bu yazının altında Prof. Dr. Yaşar Gürbüz imzası var.
Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılığından kimsenin kuşku duyamayacağı Prof. Gürbüz.
Sadece yetiştirdiği ve de yetiştirmeye devam ettiği binlerce öğrencinin değil, tüm akademisyenlerin de adını duyunca saygıyla ayağa kalktıkları Prof. Gürbüz.
1970'de ODTÜ'de hukuk dışına çıkan Mütevelli Heyeti'ni istifa ettiren öğretim üyeleri hareketinin -Prof. Dr. Erdal İnönü ile birlikte- başını çeken Prof. Gürbüz.
Yeni Anayasa'da da Atatürk ilke ve inkılaplarına elbette yer verelim. Ama Atatürk değerlerini tabulaştırılarak değil çağın koşullarına göre sürekli güncelleştirilerek, anayasalarla korumaya alarak değil genç kuşaklara özümseterek yaşatabileceğimizi de unutmayalım.