kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Ağustos 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Sertlik başka mertlik başka

Bazen uzun uzadıya özel kavramlar aramaya gerek yok. Çünkü onların anlatmak isteyip de bazen bir türlü anlatamadığı şeyi daha iyi ifade eden "sıfatlar" var.
Misal; gazetecilikte "etik, deontoloji" üstüne ne derseniz deyin...
Kimileri bu konuda size neler anlatırsa anlatsın...
Konseyler, heyetler, bilirkişiler, hakemler ne çalarsa çalsın...
İş gelip şuna dayanıyor:
Mertlik yahut kahpelik.
Mertlik yahut kalleşlik.
Mertlik yahut çakallık.
Mertlik yahut sinsilik.
Mertlik yahut fitne, fesat.
Çoğaltmayayım, bayıltmayayım, iş geliyor oraya dayanıyor.
Mesele sadece "temizlik"le, salt "steril" olmakla bitse keşke.
Bazen elini çamura, burnunu daha beterine sokmadıkça, onları karıştırıp deşmedikçe, o "temizlik"te mertlik kaynıyor, geriye "light meşrep" bir hal kalıyor.
Amerika'da "halk adına güçlüleri didik didik eden araştırmacı gazetecilik"in yüzyıl başı en hızlı dönemindeki namının "muckrakers" diye yürümesi, yani "çamuru, pisliği, bataklığı, lağımı eşeleyip hakikati arayanlar" olması haybeye değilmiş.
O bile yetmiyor; çünkü "didikleyici cesur gazeteci"nin öyle seçmeci, ayrımcı, patron veya iktidar ya da herhangi odağın, kuvvetin sözcüsü kesilmesi durumunda, açık veya gizli, sinsi bir "katiplik, tetikçilik" durumunda, "mertlik" yine yok oluyor.
"Etik", maalesef "yapmamamız gereken ayıp ve kötü şeyler"den ibaret anlaşıldı.
"Maalesef" diyorum ama, aslında taammüden böyle yapıldı.
Suyu sıkıldı, canı çıkarıldı, geriye her eve lazım, zararsız bir tüketim maddesi kaldı.
"Bak, yazdığım doğru; yalan mı?" "He valla, doğrudur. Çok süper etiksin kardeş."
Oysa, laf olsun diye "mertetik" diyebileceğimiz şey;
Yazdığını neden daha önce yazmadığın, o anda kaç taşla kaç kuş avlamak istediğin, kimin sesi olduğun, benzerlerini de yazıp yazamadığın, hiç yazmadıklarının ne olduğu, arkadan vurup vurmadığın, bir güce dayanarak cesuru oynayıp oynamadığın, vurabileceklerin arasında ayrım yapıp yapmadığın, mumun dibine ışık verip vermediği, hakikaten bir ilke silsilen olup olmadığı ile pek yakından ilgili.
"Mertlik"; adalet, eşitlik, merhamet, hakkaniyet, cesaret, güçlüye mesafe, güçsüzün hakkına yakınlık, hakikat peşinde olmak, gizlememek, gizlenmemekle, vicdani bağımsızlıkla ve bağımsız vicdanın özgür koşuşturmasıyla göbekten bağlı.
"Mertlik"; kendini adaletsiz, haksız, sorumsuz, kalleş, adi, muhteris, fesat davranmaktan men edebilme gücüyle birlikte; esas olarak, dik durabilme, boyun eğmeme, güçlünün üstüne gidebilme niyeti ve kabiliyetiyle bağlantılı.
Yani ne cici bici, tertemiz, mülayim bir şey "mertlik"; ne de her "sertlik" mertlik!
Son beş yılda kan ter içinde kalıp birbirinden değerli, "Bu köşeler babamızın malı değil... Bu köşeler ait olduğumuz cemaatlerin malı hiç değil" gibi iki "etik ilke" sıralarken, "Bu köşeler patronun malı değil... Bu köşeler iktidarın malı değil... Bu köşeler yemek yediğim siyasetçinin malı değil... Bu köşeler ordunun malı değil... Bu köşeler ilan verenin, reklamcının malı değil... Bu köşeler sülalemin malı değil... Bu köşeler gazeteye el koyanların malı değil... Bu köşeler eşin, dostun malı değil... Bu köşeler bana kıyak geçenin malı değil... Bu köşeler şahsi ihtiras ve zevklerimin malı değil... Bu köşeler yemek ısmarlayanın, gezdirenin, eğlendirenin, pohpohlayanın malı değil... Bu köşeler holdingin malı değil... Bu köşeler iş dünyasının özel mülkiyeti değil... Bu köşeler parayı verip düdük çalanın malı değil..." gibi bir sürü yorucu meseleyi muhtemelen gelecek 30 ila 35 yıla bırakanları da daha basit bir işe davet ediyorum:
Tercih, her yaptığımız işteki yol ayrımı, basit olmalı:
Mertlik yahut kahpelik!
Canın ve vicdanın hangisini çekiyorsa.