kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Ağustos 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
EMRE AKÖZ

Kemalistler az okuyor

Gelin bugün çeşitli konular, meseleler arasında dolaşalım:
Geçen gün Prof. Mehmet Altan hatırlattı: 2002 yılında kaybettiğimiz hukuk profesörü Bülent Tanör, bundan 10 yıl kadar önce, TÜSİAD için Ocak 1997'de yayınlanan kapsamlı bir çalışma yapmıştı.
Adı: "Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri". Oradan hareketle Altan'ın altını çizdiği nokta şu: Dünyada sadece üç devletin anayasasında "şahıs adı" (bir insanın ismi) geçiyor. Bunlardan biri İran, diğeri Kuzey Kore. Üçüncü ülke acaba hangisi? Evet bildiniz!
* Daha önce de yazdım: Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Kemalizmi en az bilenler Atatürkçüler ve Kemalistler. Tabii bunu derken "uzmanları" (tarihçileri) değil, sıradan insanları kastediyorum. Lise-üniversite öğrencisi ya da mezunu Kemalistler, Atatürk'ü ve dönemini bildiklerini sanıyorlar. Halbuki tek yaptıkları klişe lafları tekrarlamak.
"Karşı taraf" ise mücadele etmek amacıyla görece fazla okuduğu için Kemalizmi ve erken cumhuriyet dönemini daha iyi biliyor
Mesela dün, bize "Atatürk ilkeleri" diye öğretilen o ünlü altı maddenin, aslında
CHP'nin ilkeleri, CHP'nin '6 Ok'u olduğunu yazdım.
Ah gönderilen e-postaları bir okusanız... Efendim bunlar Atatürk'ün 6 maddesiymiş de... CHP daha sonra onları kendine mal etmiş de... Uydur uydur git, işine nasıl geliyorsa.
Halbuki ilişki tam tersi: '6 Ok' önce CHP'nin programına konuyor (1930'ların başında). Daha sonra, 1937'de anayasaya giriyor.
Yani tarihsel olarak işleyiş, "anayasadan partiye" değil, "partiden anayasaya" doğru.
Niye? Çünkü o yıllarda Ankara'da, aynı Almanya'da ya da Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi bir "parti-devlet bütünleşmesi" hayali var da ondan...
Dünyadaki otoriter ve totaliter rejimlere benzemeye çalışıyor bizimkiler. Kimse İngiltere'yi ya da ABD'yi örnek almıyor. Varsa yoksa Almanya, Sovyetler, İtalya...
Allah'tan 'İkinci Dünya Savaşı'nı demokrasiler kazandı da, biz de ittire kaktıra çok partili siyasi düzene geçebildik. Almanya kazansaydı halimiz haraptı.
*
* Seçimlerden önce sık sık işittiğimiz sözlerden biri kredi kartı borçlarıyla ilgiliydi. "Kredi kartı borçları aldı başını gidiyor... Halk bu iktidar yüzünden bilmem ne kadar borca girdi... Sandıkta bunun hesabını soracaktır" diyenler vardı.
Bir insan borçlanırken hayali nedir? Zihninden neler geçmektedir? Elbette saçma sapan, hesapsız kitapsız borçlanan kişiler var.
Ancak çoğunluk gelecekteki gelirine göre borçlanır. Mesela şöyle düşünür: "Bugün bin lira kazanıyorum. Yarın da bin lira kazanıyor olacağım... O halde 500 lira borçlanıp (örneğin taksitle bir mal alıp) 100'er lira şeklinde ödeyebilirim."
Bu insan sisteme entegre olmuş demektir. Onun çıkarı mevcut durumun devam etmesindedir. Düzen değişirse, kendi vaziyeti de belirsiz hale gelecektir.
Oy verirken aklından şunlar geçer: "Ya başka bir parti ya da bir koalisyon iktidara gelir de... İzlediği ekonomik politikalarla, kredi kartı faizlerinin artmasına sebep olursa?"
Hani "Halk istikrara oy verdi" deniyor ya... İşte istikrarın gündelik hayata yani sıradan insana yansıması böyle bir şeydir. "İstikrar" geleceğin, bugüne benzer olmasıdır. Belirsizliğin (ki belirsizlik "risk" demektir) azalmasıdır.
* Arkadaşlar, Fenerbahçe'nin yeni formaları hakkında ne düşündüğümü soruyor. Valla turkuvaz formaları beğendim. Ama dikey ve kalın sarı (ve beyaz) çizgililer hoşuma gitmedi. Eskiden bir ara formalar böyleymiş. Olabilir. Yine de sevmedim. Çünkü: 1) Sarı pek olumlu bir renk değildir. İnsanın yüzü sararır. Hastalık olduğunda sarı bayrak çekilir. Sarı diğer birçok renge göre (lacivert, yeşil, kırmızı gibi) siliktir. Kendini belli etmesi için başka bir baskın renge ihtiyaç duyar. 2) Daha önemsi:
F.Bahçe ile G.Saray'ın ortak renkleri sarıdır. Dolayısıyla, ezeli rekabette onları "kırmızı" bizi ise "lacivert" renk ayırt ediyor. Ben sarıdan değil, lacivertten hareketle yapılmış yeni bir formayı tercih ederdim.