kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Temmuz 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Demokratik tepkinin anlamı

Bu yazının yazıldığı saatlerde AKP oyların yüzde 47'sini, CHP yüzde 20'sini, MHP yüzde 18'ini almış ve büyük illerin hemen hemen tamamında gerçeğe yakın kesin sonuçlar elde edilmiş görünüyor. Bunlara bakarak şu değerlendirme yapılabilir.
1. Her şeyden önce Sabah'ın manşeti gerçeği olanca çıplaklığıyla açıklıyor. Bu seçimler tıpkı 1965, 1973, 1983 seçimlerinde olduğu üzere halkın kendi iradesi üstünde bir güç istemediğini bir daha olanca çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Yakın bir dostumuzun söylediği üzere 'halkla inatlaşmanın olanaksızlığı' bir daha kanıtlanmıştır. Türkiye'de seçmenin kendisine özgü bir demokratik bilinç ve tepkisinin olduğu görülmüştür. Dolayısıyla sandık, seçim öncesinde sergilenen ayrışma hatlarının geçersizliğini kanıtlamıştır. Dolayısıyla;
2. Seçim son derecede 'reel' bir zeminde cereyan etmiştir. Daha önce bir yazımızda değindiğimiz gibi halk gayet objektif kriterlere göre oyunu kullanmıştır. Yani ekonomik öncelikli, modernleşme doğrultusunda ve her ikisini siyasi tercihiyle bütünleştiren bir partiye yönelmiştir. Bu demektir ki, halk bu seçimde de 1950'den beri devam eden çizgiyi izlemiş, son derecede pragmatik davranmış, çıkar ve önceliğinin nerede olduğunu görmüş ve oyunu ona göre kullanmıştır. Kısacası, aktif modernleşmeden ödün vermeyeceğini kanıtlamıştır. Bununla birlikte:
3. Sayısal sonuç ne olursa olsun ana muhalefet partisi artık MHP'dir. Bu bütün sıkıntılarına karşın gerçekleşmiştir. İlginç olanı AKP ile MHP'nin bir birine çok yakın, hatta sosyolojik göstergeleri itibariyle neredeyse aynı tabandan beslenmesidir. Aradaki fark bu tabanlardan AKP'ye yönelen kesiminin ekonomik güdülü, MHP'ye yönelik kesiminin de siyasi güdülü oy kullanmasıdır. Bu bakımdan gerçek muhalefeti artık MHP temsil edecektir. Kaldı ki, oyunu bu derecede artıran bir partinin parlamentoda bir başka muhalefet partisinden geri sayılması olanaksızdır. Hele buna bir de MHP tabanının 'dinamizmi' eklenirse, demografik göstergeleri (özellikle gençlik) durum büsbütün CHP'nin aleyhine dönecektir.
4. MHP'nin parlamentoya bu derecede bir oy yoğunlaşmasıyla girmesi her şeye rağmen halkın belli noktalarda duyduğu tedirginliği yansıtıyor. Ne var ki, bu tedirginlik mesela 'laiklik' değildir; hatta, MHP o noktada AKP'den daha ileri, hiç değilse berrak bir noktadadır. Söz konusu olan ürküntü, kimlik politikaları düzeyinde ortaya çıkmaktadır ve özünü ulusalcılık/ulusçuluk meydana getirmektedir . İktidar partisinin bu konuda farklı ve ileri adımları demokratik bir yaklaşımla atmasını beklemek gerekir.
5. Kürtlerin parlamentoya girmemesi için uygulanan baraj bu seçimde aşılmıştır. (Muhtemelen devlet bundan sonra AKP'yi eritmek için barajı indirmeye çalışacaktır.) Güneydoğu'nun parlamentoda bağımsız milletvekilleriyle temsil edilecek olması bu seçimin en büyük başarısı ve en büyük sevincidir. Gösterilecek bütün hırçınlık Kürt milletvekilleri soğukkanlı ve akılcı davranırsa aşılacak, bu, Türkiye'nin demokratik kısıtlamalarını biraz daha aşmasına yarayacaktır. Tekrar edelim bu yıllar sonra elde edilmiş büyük bir kazanç ve olanaktır.
6. Seçimin kesin mağlubu CHP'dir. Bu hezimet öncelikle Deniz Baykal'ındır . Sola kapılarını kapatmış, sosyal demokrasiyi dünyada eşi görülmedik yaklaşım ve kavramlarla bütünleştirmiş bir genel başkanı izleyen kadro da sorumluluk sahibidir. Bu kadro dördüncü seçimini yaşamış, dördüncü kez kendisine yenilmiştir. Ortada bir ideoloji yoktur. Olmadığı gibi CHP halkın en çok tepki gösterdiği demokrasi konusunda akıl almayacak kadar yanlış davranmış ve halkla ters düşmüştür. Bu parti için söylenecek daha fazla bir şey bulunmuyor. Son kalesi olan ulusçuluk konusunda da tabanını MHP'ye kaptırmıştır.
7. 2007 seçimlerinin sürprizi yoktu . AKP, bundan üç yıl önceki seçimlerde yüzde 42 oy almıştı. Aradan geçen sürede oyunu doğal ölçülerde artırmış ve bugünkü noktaya erişmiştir. Bu parti artık merkez sağın da partisidir ve o kesimlerin geleceğe dair bütün beklentilerini kendisinde eritmiştir. Şimdi yepyeni bir siyasal tablo vardır ve bu tablonun kritik sözcüğü hala demokrasidir.