kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Temmuz 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Merve Kaban

Güzeller parmak kaldırsın, dâhiler çömelsin!

Sami TOSUN
Türkiye Beyin Takımı Kaptanı Ferhat Çalapkulu'na gittik, Güzel ve Dâhi yarışmasını yorumlattık. "Orada olsam, direkt kızların bacaklarına bakardım," diyen zekâ oyunları uzmanı Çalapkulu, programın sunucusu Behzat Uygur'un zeka seviyesine de kafayı takmış.....
Şimdi efendim, malumunuz, saçmalık müptelası olduk, yerli saçmalar yetmeyince, yurtdışından acayiplikler bulup ithal ediyorlar ve ekranlardan, artık Allah ne verdiyse, sallıyorlar. Şu yeni başlayan Güzel ve Dâhi adlı program da, Amerika'dan ithal edildi, getirildi ve hemen başkalarının aptallığına sevinen pek zeki vatandaşlarımızın favorisi haline geliverdi. Güzel olduğu söylenen sekiz hanım kızımız, dahi olduğu söylenen sekiz delikanlıyla eşleştirildi, kapılar açıldı, çatışmalar başladı!.. Hakikaten, pek kültürlü ve ne bileyim, Balzac, Dostoyevski falan düşkünü milletimiz, bir süredir, işte bu Güzel ve Dâhi yarışmasındaki hanım kızların cehaletini ve, af edersiniz, azıcık da kıt akıllı olduklarını konuşuyor. Biraz daha okumuş, insaflı ve iyimser vatandaşlarımız ise, aslında kızların bu kadar aptal olamayacağını, kesinlikle format icabı rol yaptıklarını savunuyor. Neyse efendim, ne kadar lüzumsuz iş varsa kafayı taktığımdan, bu işi bir bilene sormaya karar verdim. Gittim, çok zeki bir adam buldum, bu Güzel ve Dâhi işlerini ona danıştım. Evet, Ferhat Çalapkulu, Türk Beyin Takımı Kaptanı; memleketi dolaşıp çok zeki adamları buluyor, çıkarıyor, dünya ölçeğinde müsabakalara hazırlıyor. Zamanında Uluslararası Zekâ Oyunları Federasyonu'nun düzenlediği Dünya Zekâ Oyunları yarışmasında üçüncülük alan takımda bizzat yer almış. Zaten şimdi de Akıl Oyunları, Sudoku ve Ötesi gibi dergilerin Genel Yayın Yönetmeni. Acayip acayip zekâ oyunu aletleri tasarlıyor, şirketlere eğitimler veriyor. Anlayacağınız, ortada bir 'deha' meselesi varsa, illa ki o bilir bu işleri. Nitekim hemen takibe almış Güzel ve Dâhi'yi, hatta ecnebi formatını bile araştırıp izlemiş. Şöyle diyor:

'PROGRAM AKILLICA DEĞİL'
"Programı akıllıca ve layığıyla yapsalardı, hem program tutardı, hem de eğlenceli ve hayırlı bir iş yapmış olurlardı. Ama hemen dikkat çekip reyting almak adına işi bayağılığa vurmuşlar. Bu memlekette güzelliğe zaten fazlasıyla kıymet veriliyor; hatta haddinden fazla. Oysa zekâsıyla bir iş yapanlara zerre değer verilmiyor. Dahası, bu programda olduğu gibi, bir de rezil etmeye çalışıyorlar. Keşke zekâya değer verilmesini sağlayacak bir format geliştirebilselerdi..." Programdaki 'güzel' hanımların, dâhi olduğu söylenen gençlerin görünümünü aşağılaması, ortalığa bir vücutçu çıkarıp hepsini soyundurmaları, dans ettirmeleri falan epey rahatsız etmiş Ferhat Çalapkulu'nu. Bir de yarışmanın sunucusu Behzat Uygur'a takmış kafayı. "Behzat Bey aslında gerek zekâ seviyesi bakımından, gerekse cehalet bakımından programdaki kadınlardan hiç de geri kalır gibi değil," diyor. Pek haklı. Behzat Uygur, Avrupa'nın hangi yarımkürede olduğu sorusunun cevabını kendisinin de bilmediğini itiraf etmişti ki, hani bu öyle, "İlgilenmem," deyip, bazı konulardaki cehaletiyle övünen adamlarınkine benzer bir durum değildi, düpedüz ilkokul seviyesinden yoksun olmak anlamına geliyordu. Tencere dibin kara, sunucu hepsinden kara!.. Tabii kabahat biraz da Behzat Bey'e 'dâhi' gençlerle kafa yapmasını söyleyende. 'Cehalette Behzat standardı'nı geliştiren Behzat Uygur, Ferhat Çalapkulu'na göre, ekran tecrübesini ve cehaletinden gelen cesaretini pek güzel kullanıyor, kendi durumuna bakmıyor, ekran karşısında genç adamları, af edersiniz, asosyal salaklar gibi göstermeye çalışıyor. Peki bu arkadaşlar hakikaten dâhi mi? Ferhat Çalapkulu'na göre, öyle her önüne gelene dâhi denemez: "Bir kere birini 'dahi' kategorisine yerleştirmek öyle basit bir şey değil. Mesela, aynı yarışmanın ABD'deki versiyonunda çok acayip adamlar vardı. Birisi, zekâ küpü de denen Rubik küpüne sadece şöyle bir bakıyor ve elleri arkasında olduğu halde takır takır yapabiliyordu. Bir tanesi matematik, bir diğeri bilgisayar dahisiydi. Biri, ABD'de bizim ÖSS'ye benzer SAT sınavından tam puan almıştı. Çok önemli okullarda okuyorlardı ya da mezun olmuşlardı. Bizim buradaki versiyona baktığınızda, mesela işletme, tıp öğrencilerini dâhi diye çıkarmışlar. Okulunda satranç oynayan bir arkadaşı, satranç şampiyonu diye tanıtıyorlar!.."

'BEN DE BAKARDIM'
E, peki gerçek dahiler nerede? "Gerçekten deha sınırına yakın adamlar, Türkiye'de bu tür yarışmaların insanları kepaze etme üzerine kurulacağını bilecek kadar zekidir," diyor Çalapkulu, "Anladığım kadarıyla, programdaki kadınlar, ne yarışması olsa katılacak cinsten, bir şekilde ekranda görünmeye, oradan modelliğe ya da bir dizide figüranlığa geçmeye falan çalışıyorlar. Halbuki, bu yarışma bir mühendisin özgeçmişine yazacağı türden bir şey değil. Olsa olsa 100 bin YTL'lik para ödülünü hedefleyen veya belli bir para karşılığı yarışmaya katılmış gençlerdir bunlar. Ve dediğim gibi, onları 'dâhi' diye tanımlamak için kendimizi epey bir zorlamamız gerekir..." Tabii, ister istemez 'Sen olsan...' soruları geliyor insanın aklına. Mismini etekler giymiş kadınlar masanın üstüne çıkıyor, oynamaya başlıyor, gençler mahcup, önlerine bakıyor (bir güzel kardeşimiz dışında), Ferhat Çalapkulu'na soruyorum, "O durumda olsanız, direkt bacaklara bakar mıydınız?" diye, "Vallahi ben bakardım. Gerçi açı da çok kötü, baktın mı direk içine bakıyorsun arkadaşların ama olsun!" İşte gerçek bir dâhi cevabı!..

'BİR SÜRE KATLANILIR'
Peki, Pavarotti'yi Bill Gates sanan, Elvis Presley'i tanımayan, Bülent Ecevit konusunda fikri olmayan bir güzel kadınla ömür geçer mi? Çalapkulu yine dâhiyane bir cevapla olaya açıklık getiriyor: "Vallahi ömür geçmez de, bir süre geçirilebilir tabii. Okan Bayülgen'di galiba, 'Ben o hanımlarla felsefe tartışmıyorum ki' gibisinden bir laf etmişti. Hakikaten, felsefeyi ya da akıl oyunlarını da gider başkasıyla tartışırsın o süre içinde..." Eh, artık kritik soruya gelelim: Türklerin zekâsı ne durumda? Ferhat Çalapkulu, gayet net bir cevap veriyor: "Bizim milletimizdeki pratik zekâ tartışılmaz. Sorun akıl sorunu. Akıl, olan potansiyeli en iyi şekilde kullanma meselesidir. Uzun vadeli ve eğitimli bir zekânın işidir. Oysa bizde bu çok zayıf; disiplinsiz bir zekâdan söz edebiliriz. Meseleyi anlamak için, Güzel ve Dâhi programına katılan kadınların lise ve üniversiteleri nasıl bitirebildiğine bir bakmak yeterlidir. Normal koşullarda bu kadınların liseyi bitirmiş olması imkânsız. Ama tabii artık her şeyin bir 'özel'i var. Özel lise, özel üniversite... Arkasından gelsin diplomalar..." Peki efendim, Ferhat Bey benim zekâ durumumu nasıl buldu dersiniz? Gözlerimden ışık huzmeleri çıktığını söyledi. İki parmağını birleştirip, "Bu kaç?" diye sorana kadar dalga geçtiğini anlayamadım. Bu durumda Güzel ve Dâhi'nin ikinci etabına dâhi olarak değil ama güzel kontenjanından katılabileceğimi sanıyorum...
Haberin fotoğrafları