kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 10 Temmuz 2007, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Günaydın 
YÜKSEL AYTUĞ

Nerede kaldı Hipokrat yemini?

Doktorların sorumlulukları arasında "hastalara karşılıksız yardım etme"nin yanı sıra "hastaların sırlarını korumak" da yer alır. Bir hekim ile hastası arasında yaşananlar mahremdir ve öyle kalmalıdır. Meslek ilkelerine bağlı kalarak, fedakarca görevlerini yapan tıp çalışanlarını tenzih ederek söylüyorum, son günlerde yaşananlar Hipokrat'ın kemiklerini sızlatacak cinstendi... Önce bir TRT spikeri taşındı gazete manşetlerine... GATA'da görevli eski eşi hem asker hem de doktordu. Ve sırf "aşk intikamı almak için" eşinin iç çamaşırlı fotoğraflarını internette yaydığı iddia ediliyordu. Ve Barış Akarsu'nun can çekiştiği anlarda yoğun bakım ünitesindeki hali ekranlara ve gazete sütunlarına yansıdı. Bodrum'daki özel hastanenin Başhekimi, Cumhuriyet Savcıları'nı harekete geçirdi. Soruşturma başlatıldı. Bir haber ajansının aracına bırakıldığı söylenen CD'nin üzerindeki parmak izleri saptandı. Edindiğim bilgiye göre fotoğrafları çeken ve ajansa veren kişinin yoğun bakım ünitesinde görevli bir doktor olduğu ortaya çıkmış. Olay henüz soruşturma aşamasında olduğu için bu konuda daha detaylı bilgi veremiyorum. Ama hastane, söz konusu doktor hakkında "kuruluşun itibarını zedelediği için" tazminat davası açmaya hazırlanıyormuş. Şu hale bakar mısınız? Hipokrat yemini etmiş bir doktor, hastasının en mahrem anını görüntüleyip, bunu medyaya ulaştırıyor. Bu iş para-pul için yapılmaz. Ben görüntüleri çekip, dağıtan kişinin ruh sağlığının yerinde olmadığı kanaatindeyim. Haydi biraz daha ileri gidip, hastalığının ismini de koyayım: "Paparazzi Sendromu..." Evet, bu hastalığın tıp literatüründe yeri yok. Ama hayatın tam ortasında var. Röntgenleme ve gammazlamanın "magazin haberciliği" sayıldığı bir coğrafyada insanlarımızı kötü birer paparazzi haline getiren, bizleriz. Daha geçen gün bir magazin programında "görgü tanığı komşu" keyifle, ağzı köpürerek anlatmıyor muydu: "Evet, Nazire Hanım, Deniz Seki'nin evini bastı. Hüsnü Bey yoktu, sonradan geldi. Bu arada evden bağırış çağırışlar geliyordu. Hatta birkaç camın kırıldığını duydum..." Ya kafeteryada, plajda gördüğü ünlü çifti cep telefonuna kaydedip, sonra kanal kanal gezerek bu "jurnali" paraya çevirmeye çalışanlara ne demeli? Bir başka magazin programında bikinili ünlüyü çeken magazinciler aralarında selülit tartışması yapıyorlardı: "Vay be portakal kabuğu gibi olmuş, bacaklara bak..." "Hayret, o kadar da su içiyor. Hep elinde su şişesi görüyorum..." Şu hale bakar mısınız?.. Doktorlarımız paparazzi, paparazzilerimiz doktor olmuş... Barış Akarsu'nun hepimizi yaralayan yoğun bakım görüntülerine tekrar dönecek olursak: Bu fotoğrafları çeken için adli kovuşturma başlatıldı. Peki ya yayınlayanların yanına kar mı kalacak? Hukukta esastır: Çalıntı malı satın alan da en az hırsız kadar suçludur, sorumludur. Yok mu bunun peşine düşecek bir hukuk adamı?