kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Temmuz 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

İngiltere'de sol: yeniden!

Değişim için duyulan gereksinmeyi biliyorum: Ulusal Sağlık Sisteminde değişim, okullarımızda değişim, uygun koşullarda ev sahibi olabilmek hususunda değişim, yönetime güven sağlama hususunda değişim, Britanya türü yaşamayı koruma ve sürdürmede değişim! Değişime duyulan bu gereksinim eski politik yöntemlerle sağlanamaz..."
Bu sözleri İngiltere'de başbakanlık görevini bırakan Tony Blair'in kabinelerinde ilk günden beri yeri olmuş, yeni Başbakan Gordon Brown görevi devraldığında yaptığı konuşmada söylüyordu.

Blair'den Brown'a sol
Blair, son olarak Irak politikasında bu derecede kötü not almasaydı, bu derecede büyük hatalar yapmasaydı herhalde daha iyi anılacaktı. Çünkü, son on yılda başında bulunduğu İşçi Partisi'nin "sol" iktidarı İngiltere'de kesintisiz bir ekonomik büyüme sağlamış, içe dönük dışa kapalı İngiltere'yi Thatcher sonrasında, selefinin yöntemlerini de kullanarak boydan boya değiştirmişti. Bugünkü İngiltere ile on yıl önceki İngiltere'yi karşılaştırma olanağı yok. Gene de Brown, o güne kadar sürmüş ve kendisinin de sorumluluk taşıdığı önceki iktidarları yeterince değişim sağlayamadığı için zımnen eleştirerek işe başlıyor. Değişimin "eski politik yöntemlerle olamayacağını" vurguluyor. Evet, değişim ve sol: bunu dünyanın en önemli beklentisi, arayışı diye görmek gerekir.

Neyin değişimi?
Brown'un konuşması değişimin nerede gerçekleşeceğini çok net bir biçimde gösteriyor: sol bir politikanın uygulanması ve sürdürülmesidir değişimi sağlayacak olan. Bu da kendini ulusal sağlık sistemi, ev edinme, güven konusunda gösteriyor. Britanya türü yaşam ise çokkültürlü, çoğulcu, katılımcı bir yaşam demek. Brown'un Blair'in daha sağa çektiği solu şimdi daha sola kaydıracağı kesin ve bu "değişimin" nedeni açık. Uzun sağ iktidarlardan sonra iş başına gelen sol iktidarlar başlangıçta o sağ politikaların önemli bir bölümünü devam ettiriyor. Ama Brown'un arkasında artık çok uzun ve birikimi sağlam bir sol iktidar var; şimdi ona yaslanarak çok daha gerçek ve gerçekçi bir sol anlayışı somutlaştırabilir. Konuşmasında değindiği sorun odakları bunun göstergesi.
Brown, konuşmasında yer vermediği çok önemli ve gene daha sol bir politikayla bütünleştireceği belli olan iki hususu ise kabine değişikliğiyle ortaya koydu: birincisi, Dışişleri Bakanlığı görevine getirdiği Miliband (kabinede özel kalem müdürü olan kişinin soyadı ise Milliband) kesin olarak Irak politikasına karşı birisi. Dolayısıyla Brown, Blair'in Amerika güdümünde izlediği "finoluk" politikasını şimdilik sürdürmeyecek gibi duruyor. İkincisi, Afrika, Asya ve Birleşmiş Milletler Bakanı olan Mark Malloch Brown bugüne kadar yoksulluk politikasında Blair'in ve Bush'un amansız bir eleştirmeniydi. Demektir ki, sosyoekonomik politikalarda da daha sol bir eğilimle hareket edilecek.
Somut, gerçekçi, ideolojik bir sol anlayışın dünyanın her yerinde yankı bulduğu, bulacağı kesin. Çünkü, sağ da görünse, tüm toplumların beklentileri ve gereksinimleri soldadır. Bunun son kanıtı, Brown'un bu konuşmasından ve yeni kabine ilanından sonra yapılan kamuoyu yoklamalarında İP'nin oylarının derhal yüzde 7 bir artış göstermesi.
Fazla söze hacet var mı?