kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Temmuz 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERGUN BABAHAN

Siyaset ve vizyon

Büyük resim için tıklayın
Eğer çeşitli vesilelerle önümüze konulan kamuoyu araştırmaları doğruysa AK Parti seçimden yine birinci parti olarak çıkacak.
Yani belirli kesimlerin laiklik karşıtı ilan ettiği, Cumhurbaşkanlığı seçiminde başarısızlığa uğradığını savunduğu, yolsuzluklara bulaşmakla, halkı yoksullaştırmakla suçladığı bir parti, sandalye sayısı hakkında tartışmalar olmakla birlikte ipi önde göğüsleyecek.
Bunu muhalefet de kabul ediyor.
Peki, bu söylenenler doğruysa nasıl oluyor da bir parti beş yıla yakın bir iktidar döneminin ardından birinciliğini, kimilerine göre oyunu artırarak koruyabiliyor?
Muhalefetin, sistem bekçilerinin kendilerine sormaları gereken asıl soru budur.
Bence burada en önemli nokta geleceğe yönelik umut veren tek partinin AK Parti olmasında yatıyor.
Muhalefet ağırlıklı olarak bölünme korkusu, şeriat korkusu, toprakların yabancılara satılması korkusu üzerinde dururken, AK Parti doğru veya yanlış bir Avrupa vizyonu, bir büyüme, zenginleşme stratejisi çiziyor.
İnsanların oy vermesinde korku elbette bir unsurdur ama asıl önemli etken gelecek vizyonudur.
İnsanlar kendilerini muhtemel tehlikelerden koruyacak parti kadar, geleceğe daha güvenli bakmalarını sağlayacak, çocuklarını daha iyi koşullarda yaşatacaklarına inandıkları partilerin peşinden gidiyor.
Daha önemlisi 50 yılı aşkın bir süredir sadece korkularla yönlendirilmekten yorgunlar.
Çünkü Menderes'ten Demirel'e ve özellikle Özal'a kadar tüm sağ parti liderleri ülkeyi bölmekle, şeriat getirmekle, Amerikancı olmakla suçlandı.
Ancak insanlar bu liderlerin dönemlerine dönüp baktıklarında tüm eksik ve yanlışlarına rağmen artılarının eksilerinden fazla olduğu gerçeğini gördü.
Evet herkes laik, demokratik bir cumhuriyette yaşamak istiyor.
Ama bu cumhuriyetin kendilerine iş, daha fazla gelir, daha temiz havaalanları, yollar, sağlıklı içecek su sağlamasını da bekliyor.
Sadece "anti" olarak ve anti'liği değişim karşıtlığı olarak belirleyip nüfusunun önemli bölümü genç olan bir ülkede iktidara gelmeyi hedefleyemezsiniz.
Özellikle yabancı sermayenin bu kadar bol olduğu ve Türkiye'yi önemli bir yatırım merkezi olarak seçtiği bir dönemde.
Karşı olmak yerine, zenginleşmenin ve sosyal adaleti sağlamanın yollarını tartışsanız belki daha başarılı olursunuz.