kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 24 Haziran 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Tarihin ağırlığı

Geçmişin bugünü derinden etkilediği, tarihin geleceği rehin alacak kadar önem kazandığı bir dönemden geçiyoruz.
Türkiye'de Sevr ve bölünme korkuları toplumu etkiliyor. (Daha dün İstanbul'daki mitingde "Sevr hortlayamaz, vatan bölünmez" sloganları atıldı, Adana'da Amerikalı Albay Ralph Peters'in o ünlü haritası yırtıldı.)
Japonya'da başbakanların savaşçı ve işgalci geçmişin simgesi olan Yasukuni Tapınağı'nı her ziyaretleri Çin ve Güney Kore'yi ayağa kaldırıyor.
Cezayir'de Fransız sömürgeciliğinin travmaları yeniden su yüzüne çıkıyor.
Ancak hiçbir ülke bu alanda Polonya ile yarışamaz. AB'nin dün sabah 05.30'da bitebilen zirvesi bu ülkede geçmişten gelen korkularının paranoya sınırlarına dayandığını bir kez daha gösterdi.
Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski ile ikiz kardeşi Başbakan Jaroslaw Kaczynski, AB Dönem Başkanı ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'e 11 saat kök söktürdüler. Nedeni: Birlik'te karar alma sürecini kolaylaştırmak için oylama sisteminin değiştirilmesi. Ülkelere nüfuslarıyla doğru orantılı oy oranı verilmesi.
Polonya, "Bu sistem AB'nin büyük üyelerinin ağırlığını artıracak" diye sonuna kadar direndi. Aslında Fransa, İngiltere, İtalya gibi büyüklerin etkinliğinin artması umurunda değildi; tek derdi vardı: Almanya'nın güçlenmesi. 82 milyon nüfusunun sağladığı oy oranıyla AB'nin en güçlü ülkesi konumuna gelmesi.
O kadar ki işi, "Almanya bizi işgal edip halkımızı katletmeseydi, 19391945 dönemini yaşamasaydık bugün nüfusumuz 38 değil, 66 milyon olacaktı. Oy oranımz ona göre hesaplansın" önerisinde bulunmaya kadar götürdüler.

Tarihi bilenler hiç şaşırmadı
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkzy ve İngiltere Başbakanı Tony Blair'in sabaha kadar süren çabalarıyla uzlaşmanın sağlanabildiği zirve çıkışı Polonya'nın direnişinin nedenini en iyi Çek Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Alexandr Vondra özetledi: "Polonya şu an Rusya ve Almanya ile sorunlar yaşıyor. Tarihi bilenler için yeni hiçbir şey yok."
Gerçekten de Kaczynski kardeşler tarihle yatıp tarihle kalkıyorlar. Politikaları iki ilke üstüne kurulu: 1-Polonya çok güçlü olmalı. 2-Almanya mümkün olduğu kadar zayıflatılmalı. Çünkü ikizler Polonya'yı "Almanya'nın tarihi kurbanı" olarak görüyorlar. Polonya'nın AB üyeliği için en çok çaba harcayan, AB içinde de en çok koruyup kollayan Almanya olmasına rağmen...

200 yıl öncesinden gelen korku
Peki bu korkuları nereden kaynaklanıyor? Polonya'nın tarihte iki kez Almanya ve Rusya arasında paylaşılmasından.
İlki 1772-1795 arasında üç aşamada oldu ve bizimle de ilgisi var: Rusya 1700'lerin ikinci yarısında Osmanlı'nın Avrupa'daki topraklarını ele geçirmeye başlayınca Moskova'nın artan gücünün kendisi için tehdit oluşturduğunu gören Avusturya savaş açmaya karar verdi. Prusya İmparatoru 2'nci Frederic, "Benim daha iyi bir fikrim var" dedi, "Rus yayılmacılığını Polonya'ya yönlendirelim." 1772'de Rusya, Prusya ve Avusturya, o dönemde Lehistan denilen Polonya'nın yüzde 30'unu aralarında paylaştılar. Bunu 1793'te ikinci paylaşım izledi. 1795'te de kalanını ortadan kaldırdılar.
Polonya 1918'e kadar haritadan ve tarih sahnesinden silindi.
İkinci doğuşundan sadece 21 yıl sonra da, 23 Ağustos 1939'da Ribbentrop-Molotov Anlaşması'yla Almanya ve Rusya bir kez daha paylaştılar.
O yüzden bugün Polonya, her taşın altında ya Almanya'yı arıyor ya da Rusya'yı. Bazen de ikisini de. Örneğin Rusya ile Almanya'nın Polonya'yı by-pass eden Kuzey Avrupa gaz boru hattı projesini "İkinci Ribbentrop-Molotov anlaşması" diye niteliyor. O yüzden AB-Rusya ortaklık anlaşmasını veto ediyor. O yüzden Almanya'yı AB'de çelmelemeye çalışıyor.
Tarihten bir başka ayrıntı: 1795'te Polonya'nın haritadan silinmesini tanımayan tek Avrupa ülkesi hangisiydi dersiniz? Osmanlı İmparatorluğu. 1795'ten 1918'e kadar gelip geçen tüm padişahlar (3'üncü Selim'den 6'ncı Mehmed Vahdettin'e kadar) Avrupa elçilerini huzura kabul ettiklerinde, mutlaka Polonya temsilcisi için de bir koltuk koyuyorlardı. Ve padişah her defasında soruyordu: "Lehistan elçisi niye yok?" Ve her defasında aynı cevap veriliyordu: "Gelemedi hünkarım!" Bu diyalog Osmanlı'nın Lehistan'ı tanımaya devam etme kararlılığına dayalı diplomasisinin geleneği haline gelmişti.
Bugün "Türkiye Avrupalı değil, Avrupa'da yeri yok" diyen Sarkozy'ye gel de gülme...