kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Haziran 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

İlgi mahrumu siyaset

Her ne kadar bekledikleri ilgiyi bulamasalar da partiler seçim meydanlarına çıktı. Basına yansıyan ilgisizlik daha ziyade etrafı sarmış olan sıcağa bağlanıyor. Ama ben başka bazı hususların da bu duyarsızlığa, heyecansızlığa etki ettiği kanısındayım. Aklıma üç madde geliyor.

Kutuplaşmış siyaset suskunluğu
1. Türkiye'deki siyaset son dönemde daha önce hiç görülmedik ölçüde bir kutuplaşmaya sürüklendi. Siyasal güçler (partiler, toplum) ve siyaset dışı kurumsal güçler arasındaki çekişme halkta siyasete karşı ikili bir duygu yarattı. Genellikle suskun olan Anadolu insanı her bu tür durumda olduğu gibi geriye çekildi, yayını kuruyor. Seçim günü sandıkta tepkisini gösterecek ve son derecede akıllı bir karar verecek. O 'akıllı karar' da 'orta yol' bulmaya dayanacak. Anadolu halkının her defasında yaptığı budur, bir kez daha bununla karşılaşacağız ama şimdilik suskun görünmeyi ve içine doğru derinleşmeyi seçiyor, kendisine özgü bilgelikle. 'Siyaset' sözcüğünün 'idam' anlamına geldiği bir geleneksel kültürde başka bir tavır beklemek zaten şaşırtıcı olurdu.

Meydanlar medyalar mı?
2. Siyasal davranışı etkileyen yordamlar Türkiye'de önemli bir değişim geçiriyor. 1990'lardan başlayarak siyaset Türkiye'de görüntülü medyada tartışıldı. Bir dönemin Siyaset Meydanı programını kim unutabilir? O programla Türkiye'de 'siyaset meydanı' kavramı 'idam meydanı' olmaktan çıktı. Bugün de o yaklaşım, anlayış ve yöntem devam ediyor. İnsanlar artık meydanlara toplanıp mitinglere katılarak siyasal tepkilerini göstermekten çok liderlerle, politikacılarla televizyon ekranlarında karşılaşmak istiyor. Gerçekten de liderler her gece televizyon ekranlarında bir şeyler anlatıyor ve o programlarda, aynı anda, eleştiri alıyor, değerlendirmelere maruz kalıyor.
3. Asıl önemli husus ise vahim denmesi gereken noktada düğümlenmiş durumda; o da şu: Türk siyaseti, çok önemli sorunların tartışılması gereken bugün dahi, ezeli çocukluk hastalığı olan popülizm batağından kendini kurtaramıyor. Partilerin teker teker yayınlamaya başladığı programlarına bakınca insan bunu daha açık görüyor. Elle tutulur hiçbir çözümlemenin, somut hiçbir vaadin, teknik hiçbir dikkatin yer almadığı ve toplumsal-ekonomik düzenlemelerin gerektirdiği matematikle uzaktan yakından ilgisi olmayan bu programların bu hale gelmesinin ise çok önemli bir nedeni var: Türkiye'de siyaset ideolojik içeriğini yitirdi. Bu belki bazıları için önemli, olması gereken bir şeydir ama o yaklaşımın ta kendisi bir ideolojidir ve o ideoloji son çeyrek yüzyıldır dünyayı zehirlemeyi sürdürmektedir. İdeolojisiz siyaset demek siyasetin sadece teknik bir iş, bir meslek haline getirilmesidir. Siyasal partilerin toplumda yer alan farklı kesimleri gözeten önceliklerinin ortadan kalkmasıdır.
Bu Türkiye'de tastamam böyledir ve bu nedenle yoksula, dar gelirliye, işsize, emekliye dönük, sosyal güvenlik sistemini söz konusu eden, sağlık ve eğitim konusunu ciddi, inandırıcı biçimde ele alan bir program yok ortada. Yani, sol bir parti yok ortada.
Sol demek olan halk, neye ilgi göstersin bu şartlarda?