kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Haziran 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERGUN BABAHAN

Kötü adamlardan artık bıktık

Büyük resim için tıklayın
Bir ülkeyi sadece serbest seçimler veya çok partili hayatın varlığı demokratik yapmaya yetmez.
Hep altını çizdiğimiz bir unsur var; o da bireyin yaşam ve mülkiyet hakkı, inanç özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, en az çok partili yaşam kadar önemlidir.
Bu unsurlar bir ülkeyi anayasal liberalizm çizgisine sokar.
Avrupa'nın birçok ülkesi demokratik olmadan önce birey hakkını, mülkiyet hakkını, düşünce ve inanç özgürlüğünü güvence altına almıştı.
Kral ile kilise, Katoliklikle Protestanlık, aristokrasi ile kral arasındaki her mücadele devletin birey karşısındaki gücünün kısıtlanmasına, devletin hukuk çizgisi içinde birey haklarına saygı göstermesine yol açtı.
Güçler ayrılığı ve bağımsız hâkim ilkesi bu gerçeği daha da güçlendirdi.
Bugün Türkiye'de çok partili demokrasi var ama liberal demokrasinin Batı'da olduğu gibi yerli yerine oturduğunu söylemek mümkün değil.
Öyle olsaydı hâlâ emekli özel harpçiler evlerinde bombalarla, Susurluk sanıkları jandarma istihbarat kimlikleriyle ortada fink atabilir miydi?
Devlet adına iş yaptığını savunan insanlar kendilerini hukukun üstünde veya dışında gördüğü sürece, hukuk sistemi açısından gerçek "dokunulmaz" onlar olduğu sürece de bu gerçek değişmez.
Çünkü onlar demokrasiye, birey hakkının dokunulmazlığına açık tehdit.
Tehdit olmaları da yeni değil.
Türkiye'nin yakın tarihi devlet adına iş yaptığını ileri süren dokunulmazların toplumun başına aştığı bela örnekleriyle dolu.
Şeriatı, başörtüsünü tehlike ve tehdit gören kesimler ısrarla bu olguyu yok sayıyor nedense.
Oysa hem hukuk düzenine, hem demokratik sisteme en büyük tehdit, kendisini devletin gerçek sahibi gören bu çetecikler. Kimin hazırladığı belirsiz bir senaryonun figüranları onlar.
1977 1 Mayıs'ında İstanbul'da işbaşındaydılar, Çorum'da, Kahramanmaraş'ta masum insanlar öldürülürken de bir senaryoyu hayata geçiriyorlardı.
7 TİP'linin telle boğularak öldürülmesi emrini kimin verdiği hâlâ belirsiz.

Kurbanları değişen bir dehşet filmi izliyoruz.
Korkuları, endişeleri körükleyen, insanları otorite arayışına itmek isteyen "kötü adamlar" ise hep devrede.
Hak ve özgürlükler kimileri için "bol" gelmeye başlayınca devreye giriyorlar.
Toplumun kendine çeki düzen vermesini sağlayacak eylemlere girişiyorlar.
Sonra bir bakıyorsunuz Danıştay'a saldırı oluyor, bir gazete art arda bombalanıyor.
Failler yakalanıyor ama nedense hukuk sistemi işin sonunu bir türlü getiremiyor.
Bu senaryoda kötü adamlar hep kazanıyor.
Onun için bu film artık insanın canını fazlasıyla sıkıyor.
Bize yeni senaryolar lazım.