kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Haziran 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
MAHMUT ÖVÜR

Bu liste, AK Parti'yi nereye götürecek?

Siyaset kulislerinde, medyada ve sokakta AK Parti listesi beklenenin üzerinde bir tartışma yarattı.
Kimi "Milli Görüş'ün tasfiyesi" olarak niteledi.
Kimi Bülent Arınç'ın yalnızlaştırıldığını ileri sürdü.
Kimi de AK Parti'nin merkeze yürüyüşü olarak yorumladı.
Aslında bu söylenenlerin hepsi de doğru.
Ancak doğru görünmesi doğru bir siyasi strateji olduğu anlamına gelmez.
Bu açıdan parti içinde bu çıkışın nasıl yorumlandığı çok önemli.
Her şey lider etrafında dönüyor görünse de, parti içi demokrasi olmasa da AK Parti üyeleri siyaseti yakından izleyen, dünyayı anlamaya çalışan bir özelliğe sahip.
Peki AK Partililer "Yeni Yüzler" e nasıl bakıyor?
Milli Görüşçülerin tasfiyesini olumlu buluyorlar mı?
Başta medya olmak üzere birçok kesimin olumlu bulduğu bu gelişmelere, AK Parti içinden olumsuz değilse de farklı bakıldığı kesin.
Bir AK Partili şöyle diyor:
"Türkiye'nin kendine özgü gerçekleri olduğunu artık kabul etmeliyiz. Şu olanlar doğal değil, bir 'dayatma' sonucu oldu. Cumhurbaşkanlığı seçiminde 'mağdur' olduk desek bile iyi yönetemediğimiz açık."
AK Partili bu tespiti yaptıktan sonra sözü şu noktaya getiriyor:
"Şimdi herkes AK Parti'ye Milli Görüşçüleri tasfiye etti diye bravo diyor. İlk bakışta insana doğru geliyor. Oysa önemli olan bu gömleği üzerinde taşıyanları değişime uğratmak. Biz 5 yılda bunu başaramadık. Merkezde olmak, değişimi kendi içinde yaparak olmalıydı, dışlayarak değil."
Bu kez araya girip soruyoruz: "Bu değişimi eksik mi buluyorsunuz?"
AK Partilinin cevabı ilginç oluyor:
"Türk siyasetinin tipik hastalığı bu. Milliyetçi, Milli Görüşçü, solcu hatta Kürt hareketlerini dışlayarak merkezde olunamaz. Onların kendilerini ifade edecek kanalları açarak ve dönüşmelerine fırsat vererek bu yapılmalıydı. Bunun yerine son dakikada yeni yüzleri partiye katarsanız bu değişim olmaz."
AK Partililere göre partiye yeni yüzlerin katılması, bugün devlet kurumları ve kendilerini "laik" olarak niteleyen toplum kesimleriyle yaşanan gerilimi bir süreliğine azaltabilir. Ancak derinde yaşanan toplumsal gerilimi azaltmaz. Bunun için yeni çıkış yolları bulunmalı.
AK Partili, bu açıdan "Yeni Yüzler" politikasının ne anlama geldiğini şöyle dile getiriyor:
"Bu Özal benzeri bir yaklaşımdır. Ama biz biliyoruz ki o yaklaşım 1987'den sonra yürümedi. Bu vitrin siyasetidir. Oysa doğru olan siyasette köklü değişim yaratacak politikalar üretmektir. Türkiye'nin ihtiyacı bu. AK Parti bu şansı kaçırdı. Yeniden iktidara gelse bile tansiyonu düşüremeyecektir."
Gerçekten de Türkiye'nin, içinden geçtiğimiz bu kritik süreçte "yeni yüz" den çok, sorunları çözecek, toplumu rahatlatacak "yeni söz" e ihtiyacı var.