kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Haziran 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

Devletin iflasını kanıtlayanlar..

Yardımcısı Ermeni asıllı bir vatandaşıGAZETENİN kapısında kadim ve sevgili dostum Kemal Persentili'ye rastladım. Kolu boynuna asılıydı.. "Yahu geçmiş olsun" dedim, "Gene ne var?.."
Persentili çok ağır bir hastalık geçirmiş, uzun süre yurtdışında, tüm dostlarını merakta bırakan bir tedaviden sonra sağlığına ve keyfine kavuşup geri dönmüştü, oysa..
"Kaldırımdan inerken düştüm" dedi.. Omzu iki yerden kırılmış..
"Kaldırımdan inmek.."
Bu deyim ancak İstanbul gibi çağdışı kalmış, görgüsüz bir kentte kullanılır ancak.. Çünkü bu kentte kaldırımdan inilir gerçekten..
Dünyayı gezmiş Coşkun Ağabeyin (Özarı) lafını kaç kez yazmıştım bu sütunlarda..
"Bir ülkede uygarlık kaldırım yüksekliği ile ters orantılıdır.."
Oslo sokaklarında dolaşırken söylemişti bana.. Kaldırım yüksekliği 2 santim ya vardı, ya yoktu. Bir çizgi ile ayrılmış gibiydi kaldırım yoldan.. Bizde niye öyle nerdeyse iki karış.. Niye bizde kaldırımlar, çocukların ve yaşlıların inip çıkmayacağı kadar yüksek ve kenarları keskin?..
Otomobiller çıkıp park etmesin diye..
Devletin gücü ve otoritesi, vatandaşın uygarlığı ve başkalarına saygı duyusu yeterli olmadığı için, çözüm böyle bulunmuş. Kaldırımı arabanın çıkamayacağı kadar yüksek ve sert kenarlı yapmak..
Gelen yabancılara İstanbul'un geri kalmışlığını, medeniyet yoksunluğunu, insanlıktan nasipsizliğini, en kötüsü de devlet otoritesinin olmayışını, bu yüksek kaldırımlarla, anında sunuyoruz..
Güya..
Çünkü mesele yüksek kaldırımla bitmiyor. Başlıyor.. Devletin gücü, özel arabalara.. Evinin önüne park edenlere..
Araba satmak için, yasak olmasına rağmen ana caddeleri, arterleri işgal eden galerilerin kaldırım işgalleri serbest.. O kadar serbest ki, dükkânlarının önünde belediyenin dünyanın parasını harcayıp yaptırdığı yüksek bordür taşlarını söküyorlar. Hatta, kaldırımın tümünü bozup, düzü rampaya çeviriyorlar ki, araba eğik dursun, daha iyi görünsün.
Ne yapıyor Belediye, yasak yere dükkân açanlara.. Kaldırımı bozup vitrin haline getirenlere.. Yayayı kaldırımdan akan trafiğin içine yollayanlara?..
Bakıyor.. Sadece bakıyor..
Ne yapıyor trafikten sorumlu vilayet?..
Onlar da bakıyorlar..
Kırk kere yazınca, utandılar güya.. Bir gece, Kandil Dağı'na harekât düzenler gibi, onlarca araba, yüzlerce polisle galerileri bastılar, şov yaptılar..
Güldüm..
"Palavra.. Üç gün sonra her şey eskiye döner" diye yazdım.
Aynen öyle oldu. Ne belediye, ne polis, o göstermelik, o ayıp, o utanç baskının ardından, günde 500 defa önlerinden geçtikleri o galerilere bir daha uğramadılar aylardır. Bordürler gene indirildi, rampalar gene yapıldı, kaldırımlar gene galeri vitrini oldu. Vatandaş gene akan trafiğin içine yollandı.
O zaman dedim ki, "Böyle dostlar alışverişte görsün" diye şov yapılmaz. Yüzlerce polisle baskın yaparak, devletin aczini kanıtlıyorsunuz. Trafik Polisinin ve Belediye Zabıtası'nın galerilere tek başlarına gidip ceza yazmaktan ve işlem yapmaktan korktuğunu ilan ediyorsunuz.. Etmeyin, eylemeyin. Yaptığınız şovun arkasının gelmeyeceğini, her şeyin eskisi gibi devam edeceğini, çocuklar bile biliyor. Bu aptal baskınları bırakın. Galericileri toplayın.. Herkesin uyacağı bir centilmen anlaşması yapın.. Galerilerde çalışan binlerce insan işsiz kalmasın, ama vatandaş da kaldırımda yürüsün. Devlet otoritesi iki paralık olmasın."
Ne seçilmiş Kadir Topbaş umursadı, ne atanmış Muammer Güler'in kılı kıpırdadı..
İşte İstanbul, eski tas eski hamam..
Belediye kaldırımı işgal ediyor diye çiçekçileri kovalıyor. Trafik polisi, evinin önüne park edene, ya da ilaç almak için eczane önünde iki dakika durana ceza yazıyor.. Güçleri onlara yetiyor çünkü.. Buna karşılık, kaldırımı yok eden Galeriler, Topbaş'a ve Güler'e, yani devlete meydan okuyarak günlerini gün ediyorlar.
Geçmiş olsun, Persentili!..
Bir daha kaldırımda yürümeye kalkışma, e mi!..