kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Mayıs 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Azra'nın söylediği ve söyleyemediği

Yurdun kim bilir hangi yoksulluklarından gelmiş dimdik erin iki eli arasına küçülmüş aslan babasının fotoğrafını, kim bilir kaç yaşında yaşlanmış yaşlı gözlü dayısının kucağından uzanıp da okşayan 7 aylık Azra' yı gördünüz, değil mi?
Minicik elleri arasına sığıvermiş "Şehit Uzman Çavuş" babacığının yüzü.
Bir çerçeve içinden kızına bakan babasını ancak fotoğraftan okşayabilen 7 aylık Azra' nın o anki fotoğrafı da on binlerce yürek okşamıştır dün.
On binlerce el, on binlerce anne, babanın dolu dolu gözleri, gani gönülleri okşamıştır.
Hiçbir lanet, babacığının resimde donan yüzünü kapatabilecek kadar erkencikten büyümüş o minicik elden daha çok şey söyleyemez.
Nitekim, büyükleri de öyle demiştir; "Bu çocuk zaten her şeyi söylüyor" demiştir.
Azra' nın "28 yaşında Şehit Uzman Çavuş Vedat" babasını da bebek bebek okşamış bir büyükbaba vardır ve "Vatan sağ olsun" derken, "Azra'nın söyleyemedikleri" ni azıcık söylemektedir:
"Oğlum askerliğini yaptıktan sonra İzmir'de aramıştı. Bulamadı. 2004'te uzman çavuş oldu. 2008 Mart'ında sözleşmesi bitecek, İzmir'e dönecekti. Ama cenazesi geldi."
"Kahpe mayın" a inat, hep hayata sıkı sıkı sarılacak elleri olsun Azra' nın.
Bu bebekleri, evlatları, gencecik babaları daha büyük, daha uzun, daha derin, daha çok nefret ve sürekli yıkım dolu savaşlara sürüklemeyin amcaları!
Azıcık huzur, biraz umut, şöyle bir ufuk gördüğünde yüzü hemen gülümseyenlerin kısa sürede yeniden nasıl bir kasvetin, nasıl bir matemin, nasıl bir acının ve umutsuzluğun çocukları haline geldiğini az düşünün.

Dipsiz Kuyu okuru, "Azra'nın babası ve arkadaşları" nın ne tür hayat koşullarında hep ölüm kıyısında yaşayıp bazen de ancak bayrağa sarılı eve dönebildiğini biraz bilir.
Daha geçen, bir uzman çavuş kaleminden "Şehit mektubu/ Ölmeden mezara koydular beni" vardı burada.
"Emekli Uzmanlar Derneği (www.emuzed.org.tr)" yönetiminden Selami Yıldırım "6 can alan kahpe mayın" ın hemen ardından şu mesajı yollamıştı:
"Bu ülkenin insanları niçin ancak şehit olduklarında yahut cinnet geçirip etrafa zarar verdiklerinde uzmanların ismini duyar? Niçin normal zamanda da kimilerinin selüliti kadar yer bulmazlar? Meclis'e gelen iki kanun teklifi niçin iktidar tarafından reddedilmiştir? Ama onlar eylem yapamaz, hanımların eline tava verip çaldıramaz."
Az kulak verseniz, "Azra'nın söyleyemedikleri" ni azıcık duyarsınız.
Tabutu başında, elbet çok çok derin üzüntüyle saf duran Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın, maalesef babası henüz hayattayken pek duyamadıklarını, duymazdan gelinenleri duyarsınız biraz.
Cuma günkü SABAH'ta "7 şehit yürekleri yaktı" haberinin hemen altında, "Emekli Astsubaylar Derneği TEMAD" ın ilanı vardı. Kısıtlı imkânla parası zar zor çıkmış ilanda 10 maddelik talepler:
"En çok şehit ve gazisi olan astsubaylar, reva görülen uygulamalarla sosyal ve ekonomik yönden büyük haksızlıklara uğramakta. Bu, 'eşitlik, adalet' ilkeleriyle bağdaşmamakta. Aşağıdaki haklarımızın verilmesi konusunda ilgilileri uyarıyoruz... Astsubaylar ülkeye ve TSK'ya bağlılıklarını kanıtlamışlardır. İsteklerimiz imtiyaz ve ayrıcalık değil, adalet ve eşitliktir."
"Şehit Uzman Vedat" ın cenazesinin gittiği İzmir'den "Emekli Kıdemli Başçavuş" Ersen Gürpınar TEMAD'ın web sitesi www.temad.org da diyordu ki:
"Bu kadar tahakküme bizim dışımızda hiçbir meslek bu kadar sabır ve metanetle davranmazdı. Vatanseverlik duygularımız, kurumumuza saygımız bu kadar istismar edilmemeli. Artık susmayacağımızın bir işareti olan bu ilan..."
Duydum ki, ilanın ardından "Milli Savunma Bakanlığı Dernekler Masası Müdürü Albay" TEMAD'ı ziyaret edip "Bu bize muhtıra mı?"
diye sormuş. Belki de öyle dememiştir. Belki "ipler koptu" gibi bir şey de dememiştir; TEMAD tam da OYAK adaletsizliklerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürürken.
Bunları bilemiyoruz tam olarak.
Çünkü "acıların bebekleri", Azralar, bunları bize söyleyemiyor! Ne babaları hayattayken, ne de paramparça, toprağa verilirken, toprağımıza karışırken.