kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Mayıs 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cumartesi SABAH 
ATİLLA DORSAY

Festivalde zirveyi oluşturan sadece birkaç film var

Hemen ve baştan söyleyelim: Cannes 2007'nin şimdilik (sona iki gün kala) en iyi filmi, bence (ve eleştirmen yıldız tablolarına göre) Coen kardeşlerin yeni yapımı No Country for the Old Men/Bu Ülke Yaşlı Adamlara Göre Değil. Genelde özgün senaryolara dayanan Joel ve Ethan Coen biraderlerin bu kez ünlü bir romandan çıkardıkları film, örnek bir anlatıma sahip. Amerikan sinenmasının sevdiğim tüm özelliklerini yenilere kullanıyor ve karşıma baş döndüren bir ustalık getiriyor. Şapka!... Coen kardeşler karşımıza eski Vahşi Batı gibi anlatılmış, şiddetin ve ölümün kol gezdiği, Meksika sınırındaki bir Amerikan kırsalı trajedisi getiriyor. Bir kaçakçılık işi dolayısıyla ortada dönen büyük para, bir katliamla sonuçlanmıştır. Paraya tesadüfen el koyan işsiz ve sorunlu sempatik çağdaş kovboy, peşine düşen azılı ve gerçekten dudak uçuklatan manyak katilden kaçıp kurtulmaya çalışacak, hepsinin peşine ise görmüş geçirmiş yaşlı ve yorgun şerif düşecektir. Kardeşlerin sineması Fargo'dan beri ulaştığı en yüksek yerde. Ama zaten bir Altın Palmiye ve üç kez en iyi yönetmen ödülünü kucaklamış olan kardeşler, Cannes'dan yeni bir ödül alabilir mi, bilemiyorum. Eğer alamazlarsa, şansın en çok güleceği yönetmen kuşkusuz ki bizim Fatih Akın olacak. Çünkü Akın da çok iyi bir iş çıkarmış. Yaşamın Kıyısından son dönemin moda ve gözde mozaik filmlerinden... Türk ve Alman altı kişinin öyküsünü anlatan film, kahramanlarını Bremen'den İstanbul'a, Hamburg'dan Trabzon'a savurup duruyor. Hepsi ilginç, hepsi bir şeyler simgeleyen, hepsi inanılır olan tüm bu kişiler, o kadar çok şeyi anlatmada kullanılıyorlar ki... Çağdaş Türk- Alman ilişkileri, Türkiye'nin Avrupa'daki varlığı, Türk ve Kürt kültürlerindeki maçoluk, kadına karşı acımasızlık, Batı toplumlarındaki tükenmiş aile ilişkileri gibi temalar yanında Fatih, değişik sınıflardan insanları ele alarak klasik Türk imajını da yıkıyor. Alman üniversitesinde Almanlara Goethe'yi anlatan bir Türk hocayı görmek ne hoş!.. Kimi küçük aksaklıklarına karşın bu, önemli ve başarılı bir film. Belki Duvara Karşı'nın o büyük soluğuna, o görkemli duygusal coşkunluğuna sahip değil. Ama onun yerine başka şeyler koyuyor: Çok iyi hesaplanmış, oya gibi işlenmiş, duygu kadar akla da başvurmuş olgunluk ürünü bir film. Bir bravo da Fatih Akın'a...

DİĞER İYİ FİLMLER
Çok beğendiğim bir diğer film, Irak kökenli bir Fransız çizerin önce çizgi-roman olarak yaptığı, sonra da bir filme dönüştürdüğü Persepolis oldu. Bu özgün film, 1969 doğumlu bir genç kadının (çizer ve yönetmen Marjane Satrapi) İran devrimi ve İran-Irak savaşı sırasında yaşadıklarını hikâye ediyor. Sade, çoğu zaman siyah-beyaz, ama özgün ve yaratıcı bir grafik çalışma. Eğitimli bir aileden çağdaş bir genç kadının, mollalar yönetimi altında yaşadıklarını hicivle karışık bir burukluk içinde veriyor. Elbette her cesur ve siyasal sanat eserinin başına gelen bu filmin de başına geldi ve Persepolis'in gösterilmesi, İran hükümeti tarafından en yüksek düzeyde protesto edildi. Ama Fransız hükümetinin cevabı unutulmamalı: "Biz devlet olarak Cannes festivalinin seçimlerine hiçbir biçimde karışmayız." İşte bu kadar... Bir diğer sevdiğim film de, ani hastalığı nedeniyle Cannes'a gelemeyen usta Rus yönetmeni Aleksandr Sokurov'un filmi Alexandra oldu. Afgan savaşında çarpışan yeğenini ziyaret etmek için savaş alanına gelen tonton bir ninenin öyküsünü anlatan film, yer yer hoş bir yaşlılık komedisine, ama daha çok savaşa karşı amansız bir manifestoya dönüşüyor. Büyük ustaya yakışan iyi bir film. Aynı biçimde, Lee Chan-dong imzalı Kore filmi Gizli Işık da sevdiğim filmlerden... Kocasının ölümünden sonra gelip onun taşradaki kentine yerleşen, orada küçük oğlunu korkunç bir cinayete kurban veren ve giderek çılgınlığa kayan kadının öyküsü, örnek bir sinemayla anlatılmış, etkileyici bir film. Ama keşke o kadar uzun olmasaydı!... İlk gün oynadığı için göremediğim Romen filmi 4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün'ün de eleştirmenlerin gözdelerinden olduğunu ve yarın gece belli olacak ödül listesinde yer alabileceğini belirterek, bu yazıyı noktalamış olayım.