kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Mayıs 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU

Bu kadar doğrudan hiç yanlış çıkmaz!

Hepsi mutlak doğruları söyler.
İnanıyorum.
Mesela, "Dünyada basın özgürlüğü sağlamak"la mükellef "Uluslararası Basın Enstitüsü IPI" İstanbul'da toplandığında, oradaki herkes doğruyu söylüyordur.
Misal, global IPI yönetimindeki lokal medya yöneticileri, Türkiye'de basın özgürlüğü meselesinin sadece kanunlarla ilgili değil;
Tekelleşmeyle, örgütsüz, güçsüz gazetecilerle, medya gruplarının finansal, ticari menfaatleriyle ilgili de olduğunu mutlaka söylüyorlardır.
IPI üyesi gazeteciler mutlaka, iktidar, iş dünyası, reklam, asker baskıları karşısında medyanın kendisinin özgürlükten nasıl taviz verebildiğini söylüyorlardır mutlaka.
Orada sahneye çıkmış Başbakan'ın yüzüne yüzüne, maddi ihtirasları yahut sorunları yüzünden (sayesinde) medyayı, dolaylı, doğrudan nasıl vesayet altına sokabildikleri hatırlatılmıştır, eminim.
Eminim, Başbakan'ın tazminat tehdidiyle basın özgürlüğüne yaylım ateşleri de tam onun önünde tartışılmıştır.
Eminim, koca koca gazeteci ve yöneticilerden kimisi, önceki iktidar, ondan da önceki, daha da önceki, bugünkü ve muhtemelen yarınki nezdinde mecbur oldukları iş takiplerinden utançlarını, hem de patronun filan önünde dile getirmiştir.
Çok utananlar birbirinin omzunda azıcık ağlamıştır.
Biraz rahatlamıştır.
Kanunların ceberutluğundan mutlaka yakınılmıştır.
Lakin, tutun ki kanunlar demokratik, özgürlükçü oldu; kimin hangi özgürlüğü, ne için, ne kadar kullanacağı, vicdanın tümden özgürleşip özgürleşmeyeceği de içten konuşulmuştur.
Sanki, diğer taraf doğru söylemiyor mu? Söylüyordur.
Misal, Ana Muhalefet Lideri'nin medya şikâyetleri doğrudur, haklıdır.
Çünkü, yönetiminde bulunduğu "Atatürk'ün bankası" sayesinde medyaya özelleştirilmiş, güzelleştirilmiş petrol şirketi sunan rahmetli babamdır.
Çünkü tam bu "denge" yüzünden, iktidarın bir başka petrol şirketini özelleştirirken yaptığı dümenlerin takibi sadece Petrolİş'in üzerine kalmamıştır.
Çünkü bankadaki payını, gücünü kullanarak da medya ilişkisi yürüten, sağ koluyla elden dosya yayınlatan da, ne bileyim, amcamdır.
"Satılmış medya" diye bağırtan kimileri sanki sermayelerini o medyadaki çok özel hizmetleri karşılığı değil de, mermi taşıyan anaların çeyiz bilezikleriyle yapmıştır. Öyle olmuştur.
O yüzden hangisi ne diyorsa, tamamen doğrudur.
Sadece medyaya ilişkin doğrular değildir doğru dosdoğru konuşulan. Misal, Başbakan'ın "Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu dört unsurdan bir tanesi eksik olursa ideal devlet eksik olur" deyişine bittim.
Hakikaten Anayasa'da aynen öyle yazıyor.
Demek ki, bu devlet "İdeal devlet"tir. Eksik olmasın. Hiçbir unsuru eksik olmasın. Hep böyle 4x4 kalsın. İdeal doğrudur hakikaten.
Şu sözüne de tam bittim:
"Ordunun görevi Anayasa'da belirlenmiştir. Türkiye'de kurumlar vardır. Ordu kurumlardan bir tanesidir. Direkt olarak Genelkurmay bana bağlıdır. Ordumuz o dört unsur için güvenceyi içeride sağlamakla yükümlüdür."
İşler aynen böyle yürüyor zaten. "Direkt" olarak. Gereğinde, sadece laiklik için değil, bazen demokrasi, bazen sosyal haklar, bazen hukuk devleti için, artık hangi unsur tehlikedeyse, "direkt olarak bağlı ordu" da harekete geçip "içeride sağlamak"la yükümlü oluyor.
Bir de şey beni çok etkiliyor:
Kürsüsünde, sağında solunda solu ezmeye, solcu kazımaya ant etmiş kimilerinin de bulunduğu bir mitingde mesela, "Solda birlik" istenmesi. Herhalde çok yanlış tanıdığım kimi arkadaşın şu sıra aslında "sıkı solcu" çıkması.
Doğrudur; hepsi öyledir, hepsi doğru, hepsi haklı.