En berbat durumlarda bile mutluluk bulurum

Geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali'nde FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği) ödülüne layık görülen 'İklimler' in başrol oyuncusu Ebru Ceylan; "Oyunculuk, tüm hayatımı kapsamayan bir uğraş olduğunda zevkli bir iş. O nedenle sık yapmayı düşünmüyorum" dedi. Harper's Bazaar dergisi için Şebnem Kırmacı'ya röportaj veren Ebru Ceylan, hakkında bilinmeyenleri ve eşi Nuri Bilge Ceylan'ın yönettiği 'İklimler'e dair düşüncelerini anlattı.

İZLEYİCİ DÜRÜST OLMALI

* Size göre 'İklimler'in senaryosunun çıkış noktası nedir?
Bilge, kadın erkek ilişkileri üzerine bir film yapmak istiyordu. Bu da tabii ki mutlu ve romantik bir aşk filmi olamazdı. Çünkü o, insanın mutsuzluk üreten bir doğası olduğunu düşünüyor. Bilge'nin, kendisine acı veren, dolayısıyla evcilleştirmeye ihtiyaç duyduğu konulara karşı her zaman bir eğilimi vardır. Sanırım bu film de böyle bir ihtiyaçtan yola çıktı.

* 'İklimler' aslında iki insan arasındaki duygusal mesafenin karışık bir hikayesini anlatıyor. Bu melankoli ikili ilişki yaşayanlara ne kadar yakın dersiniz?
Bu yakınlık kişiye göre değişir tabii. Kendi suçları ve günahlarıyla yüzleşmeye açık olan ve bunun için acı çekmeyi göze alan insanlar; her zaman gerçek sanat eserleriyle daha iyi ilişkiye geçebilir. Yani bir sanat eserinin dürüst olması yetmez, izleyicinin de dürüst olması gerekir.

AŞKA TAKILIP KALMAMALI

* Aşka inanıyor musunuz? Kendi ruhsal yolculuğunuzda, bu sihirli kimyanın sırrını çözdünüz mü?
Tabii ki inanıyorum. Bence hayattaki en güçlü duygulardan biri. Ama bence aşk, çok boyutlu yaşanan ve değişik süreçleri kapsayan 'ilişkinin' evrelerinden sadece biri. Bu süreçlerin her bir aşamasında, insan beklentilerinde yeni düzenlemeler yapmalı. Yani takılıp kalmamalı.

* Aşk hayatınız ne kadar mutlulukla dolu?
Bu konuda kendimi şanslı hissediyorum desem yeterli olur sanırım.

* Bir röportajınızda, 'İklimler'in kendi ilişkinizden izler taşıdığını söylemişsiniz...
Öncelikle şunu söylemek isterim ki; 'İklimler' otobiyografik bir film değil. Ama elbette bir sanatçı yapıtına kendi hayatından, geçmişinden ve iç dünyasından da bir şeyler katar. Ya da katmalıdır. Bu nedenle, orada yaşanan olaylar ya da duygular; bir çift olarak bizim hayatımızdan da detaylar barındırmakta. Ama merak ettiğiniz ihanet meselesiyse, biz ilişkimizde o tür bir durum yaşamadık!

SENARYO ÇALIŞIYORUZ

* Biraz kendinizden bahseder misiniz? İlgi alanlarınız ve öncelikleriniz nelerdir?
Görsel sanatlarla ilgilenmekten çok hoşlanıyorum. Hayatımda önemli bir zaman dilimini işgal ediyorlar. 'İklimler'in senaryosuna yaptığım katkılardan memnun kalan Bilge, yeni senaryosunu birlikte yazmamızı önerdi. Sonra aramıza bir arkadaş daha eklendi. Şimdi yoğun olarak yeni filmin senaryosuyla uğraşıyoruz.

* Hayata nasıl bakan birisiniz? En sevdiğiniz dostunuza ya da bir çocuğa hayatla ilgili bir tavsiye verseniz, ne dersiniz?
En berbat durumlarda bile kendine mutluluk yaratan biriyim. Hiçbir şeyi abartılı yaşamam. Büyük beklentilerle bağlanmam. Her zaman en kötüsünü düşünerek yola çıkarım. Bu yüzden de büyük hayal kırıklıkları yaşamam. Tavsiyem; sevdiğin işi bul, çok çalış ve seyahat et.

* Hayatta en tahammül edemediğiniz şey nedir?
Sanırım öyle bir şey yok. Ama laubaliliği, ciddiyetsizliği ve alaycılığı sevmem.

* Peki en çok içinizi acıtan...
Çocukların acıları...

* İstanbul'da yaşamanın en güzel yanı nedir sizce?
Bana sorarsanız, doğduğum ve büyüdüğüm şehir olan Ankara'da yaşamayı tercih ederim. Boğaz yerine bozkırı tercih ederim. Ama İstanbul Türkiye'nin merkezi ve sinemanın kalbi burada atıyor.

* Hayatla olan en büyük bağınız?
Oğlum Ayaz.