kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Mayıs 2007, Salı
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU

Cumhuriyet cumhuriyet

Meydanlarda yüz binlerin toplanıp "Cumhuriyet" haykırdığı bir dönemde, özel isim olmayan "cumhuriyet" üstüne düşünmenin de zamanıdır belki.
"Demokratlar" ın bir bölümünün "demokrasi" yi idrak ve ifade ile icra zorlukları gibi, "cumhuriyetçiler" in de "cumhuriyet" i anlatma (ve anlama) zaafı var.
"Cumhuriyet" üstüne konuşma aslında pek sınırlı.
"Cumhuriyet ideali" nin tek iddiası laiklik midir?
Sadece "laikliğin tehlikede olması" gerekçesiyle uyanan ve coşan "reaksiyoner, savunmacı" bir ideoloji midir?
Mesela toplumsal adaletsizliğe, eşitsizliklere, (inanç ve inançsızlığa, kökene, etnisiteye, sınıfa, aidiyetlere, statüye dayalı) ayrımcılık, tahakküm ve nefretlere, özgürlük ihlallerine, zümre hakimiyetlerine karşı uyanması mümkün değil midir?
"Cumhuriyet" i, İstiklal Savaşı'nın ardından Millet Meclisi'nde, anide doğuvermiş "yerli bir şey" zannedenler, o döneme de haksızlık ederler.
İmparatorluktaki düşünce ve eylem birikimleri bir yana, "Cumhuriyet" bir ideal olarak ithaldir, bir ilhamdır.
İki temel ilham kaynağı, birbirini besleyen ve destekleyen Amerikan ve Fransız devrimleridir.
İkisini, sonraki evrimlerine bakarak birbirinin karşısına koyanlar, ilk kıvılcımlar çaktığındaki "Cumhuriyetçi ütopya" nın özünü ihmal ederler.
Bu öz, slogandaki gibi, "özgürlük, eşitlik ve kardeşlik" tir.
ABD'de bulunmayan "laiklik" vurgusunun Fransa'daki şiddetli varlığı, başka nedenlerin yanı sıra, birincideki "Devrim" in sömürgeciye, ikincisindekinin ise "Kral ile Kilise" nin bir ötekini tahkim eden birliğine karşı olmasıdır.
"Türkiye Cumhuriyeti", kendi koşullarında, bir bakıma her ikisinin özelliklerini de taşır.
İşgale ve aynı anda da "Mutlak devlet ile din bütünleşmesi" ne karşı.
Benzeşmediği temel nokta ise, çok sayıda "yukarıdan radikal reform" a ne kadar "devrimler" denirse densin, açıkça bir "devrim" ve taşları bir yere oturtan cinsten açık bir "iç savaş" olmamasıdır. Bu sonuncusu, sık sık kullandığım deyişle, bazen sınıfsal, bazen etnik, bazen dinsel alanda, bazen hepsinde "taksitli" biçimde sürüp gider. Bugüne taşınması, nihai hesaplaşmalar ile tabanda ve tepede anayasal uzlaşmaların zamanında olmamasındandır.
"Amerikan Devrimi" sonradan kıyasıya "iç savaş" gerektirmiştir.
"Fransız Devrimi" ise, 1830, 1848 ayaklanma ve barikatları, 1871 Komün'ü gibi devrim girişimleri, Napolyon ve Louis Bonaparte gibi dikta dönemleri, karşı devrimler, Alman işgali, işbirlikçi rejim, Direniş, Cezayir, 1968 gibi çok sayıda iç savaş ve çok sayıda "cumhuriyet" idrak etmiştir.
Fransa yeni "Cumhuriyet Başkanı" nı seçti.
Seçilen "sağcı" Sarkozy zaferi Concorde Meydanı'nda konserde, Mireille Mathieu ile "Marseillaise", yani "Fransa Milli Marşı" söyleyerek kutluyordu.
Kaybeden ama ezilmeyen, çok yerde rakibini geçebilen Segolene Royal da, yenilgi kadar geleceğe dair meydan okumayı aynı marşla ilan ediyordu.
Ne var bunda? Şu var:
O "marş", Sarkozy ve oy verenlerinin ağzında eğreti duruyordu; çünkü tüm tiranlara karşı insanların kardeşliğine ve zaferine dair "isyancı" bir marştı.
"Cumhuriyet idealinin özü" yle, yani özgürlük, eşitlik, kardeşlik beyanıyla buluştuğu "devrim" günlerinden kalmaydı.
Ve güvenlik için özgürlüğü, varlıklı ve saf kan Fransa ile piyasa ekonomisi namına da eşitlik, kardeşlik ve dayanışma ideallerini kemirip törpüleyecek Sarkozy' de sakil duruyordu.
Ama o da cumhuriyetçiydi, "Sosyalist" Royal da.
Birden direksiyonu kırıp buraya dönersek;
Türkiye'de "cumhuriyetçilik" in ağır basmaya başlayan biçiminin, "hakikaten sol" değil de, basbayağı "Sarkozy türü", özgürlük, eşitlik, kardeşlik ideallerine epey mesafeli, sosyal demokrasiyle alakasız ve demokratikleşmeye öfkeli, "sağcı" bir hale gelmesi nasıl bir tecellidir?
Sağ bir partiye karşı reaksiyonun bir başka tür, hem de koyu, "reaksiyoner sağcılık" haline gelmesi yani!
Birileri bunu iyi başarmış olmalı!
Yoksa hep böyle miydi?