kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Mayıs 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
ÜLKÜ TAMER

Gençliğini dergisine yansıtıyordu

Hüsamettin Bozok 90 yaşını devirmiş meğer. Geçenlerde telefonda söyledi. İnanır mıyım! 50 yıl önce tanıştığımızda çakı gibi delikanlıydı. Hep öyle kaldı. Gençliğini korumasaydı, dergisini, yayınevini sürekli diri tutabilir miydi hiç!
Çoktandır görüşemedik, yakında ziyaret edeceğim onu; biliyorum, karşıma yine bir delikanlı çıkacak.
Hüsamettin Bozok'un Yeditepe'si 1950'li yılların en etkili iki sanat dergisinden biriydi (öteki, Yaşar Nabi'nin Varlık'ıydı). Biz çiçeği burnunda yazarlar için Yeditepe'de bir yapıtının yayımlanması, doçentlik tezinin kabul edilmesi gibi bir şeydi. Hele bir kitabının Yeditepe Yayınları arasında çıkması... Düpedüz düştü bu.
Şiire başladığım zaman, yazdıklarımı Hüsamettin Bozok'a göndermeye cesaret edememiş, Kaynak'ı, Şairler Yaprağı'nı denemiştim önce.
İlk şiirim Kaynak'ta yayımlandı. Nedret Gürcan bir mektup yazarak şiirimi Şairler Yaprağı'nda yayımlayacağını bildirdi, ama dergisinin ömrü yetmedi buna.
Azıcık palazlanınca Yaşar Nabi'ye gittim. Şiirlerimi verdim. Yaşar Nabi, aldı şiirleri, masasına bıraktı. Sonra hiçbir şey söylemeden, gülümseyerek, yüzüme baktı. Belki altmış saniye kadar bakıştık. Sonra ayrıldım. Bir süre sonra yayımlandı şiirlerim. Varlık sayfalarında adımın görünmesi benim için önemli bir adımdı. İnanılmaz bir aşama. Düpedüz yazar olmuştum artık!
Daha sonra Muzaffer Erdost'a gönderdim yazdıklarımı. Pazar Postası takımına katıldım.
Yeditepe'yi deneyebilirdim artık.
Nuruosmaniye Caddesi'nde Yeni Han'ın ikinci katındaki büyük odaya ilk girişimi hatırlıyorum. Sağdaki masada Hüsamettin Bozok oturuyordu. Masanın önündeki iskemlede, sırtı pencereye dönük, yaşlı, ufaktefek bir adam. Soldaki masada da gözlüklü, babacan, iki lafının birini kahkahayla noktalayan bir başkası.
Yaşlı adamın Doğmayan Hürriyet yazarı Hasan Amca, gözlüklünün de yaptığı kitap kapaklarından tanıdığım Agop Arad olduğunu öğrenecektim.
Hüsamettin Bey, sonradan hep tanığı olduğum büyük inceliğiyle karşıladı beni. Adımı bir yerlerden hatırlıyor gibiydi. Şiirime bir göz attı, yayımlayacağını söyledi. O anda mitologyada ne kadar esin perisi varsa, hepsi Cağaloğlu'na inip kanat taktı bana.
Bir yayınevi gibi değildi Yeditepe . Yazarların buluştuğu cümbüşlü bir bayram yerini andırıyordu. Fikret Adil, Eflatun Cem Güney, İlhan Tarus, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Muzaffer Buyrukçu, Nevzat Üstün, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Salah Birsel, Edip Cansever, Cemal Süreya, Kemal Özer, Adnan Özyalçıner ilk aklıma gelenler.
Herkes çayını içip çene çalarken, Hüsamettin Bey bir yandan bize laf yetiştirmeye çalışır, bir yandan da Anadolu'ya gönderilecek kitap paketlerinin etiketlerini, "alındı listeleri" ni hazırlardı.
Arada bir kavga da çıkardı yayınevinde. Günün birinde o uysal, o serinkanlı Hüsamettin Bey bile iskemlesini kaptığı gibi bir ziyaretçinin kafasına indirmeye kalkışmıştı. Bir keresinde de Yaşar Kemal, yine bir yazarı pencereden atmak için hamle etmiş, ama bu satırların yazarı Anteplinin onu tutmasıyla katil olmaktan yakayı sıyırmıştı.
Yeditepe Yayınları, o yılların en "şık" kitaplarıydı. Sabri Berkel'lerin, Haşmet Akal'ların desenleriyle süslenen sayfaları, okumaya başlamadan önce kimbilir kaç kere çevirirdim. Melih Cevdet'in Telgrafhane'si, Oktay Rifat'ın Karga ile Tilki'si, Samim Kocagöz'ün Sam Amca'sı, Garip üçlüsünün Batıdan Şiirler'i sadece bu yanlarıyla bile elimden bırakamadığım kitaplardı. Memet Fuat'ın çevirileri, Caldwell'in Kuyudaki Zenci, Hemingway'in Denizin Değiştirdiği, Steinbeck'in Kasımpatları da başucu kitaplarım arasına girmişti.
Kocamustafapaşa'da bir turşucu dükkanı vardı Hüsamettin Bey'in. Oradan kazandığı parayı yayınevine yatırır, hep içeri girerdi. İşini, severek, içi titreyerek, titizlikle, coşkuyla yapardı. Tanıdığım en büyük "sanatsever" lerden biriydi. Yalnız edebiyat değil, müzik, tiyatro, sinema, plastik sanatlar dallarında da sadece engin bilgi değil, kişisel görüş sahibiydi. Güzel bir oyun seyrettiği gecenin sabahında gözleri ışıl ışıl gelirdi yayınevine.
Yayıncılık, amatörce sevgilerin, tutkuların çok ötesine uzandığında, Yeditepe'yi sürdüremedi artık. Sanat dünyasında kişilikli bir izleyici, bir okur olarak yerini aldı.
Hep genç kaldı.
90'ını devirmiş güya... Kim inanır!