kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Mayıs 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU

Sağ yap... Hop!

Hiç yoktan iyi oldu.
"Merkez sağ" diye arkasında pek çok gözü yaşlı bırakarak barajlarda yuvarlanan "kıdemli iktidar odağı" bir şekilde yeniden oluşuyor.
"Meclis'te oturuma girmeden" seçime girecek bir "Demokrat" ama, olsun.
Önemlidir.
Çok kişinin ikbal arayışıyla, listeye girme telaşıyla ve seçimlerde hiç olmazsa elinde oyuyla gideceği bir kapıdır.
Aslında "merkez sağ" unvanı, ona buna veremem diyerek CHP'ye, DSP'ye verilen veya verilebilecek çok "ortada" oyu da çekecektir.
Çünkü, o oy verenler hiç yabancılık çekmeyecektir.
Böylece "AKP'nin alternatifi" nin "sarı sol" olması değil, "hakiki merkez sağ" olması mümkün hale geliyor ki...
Ben şimdi bunları sadece gazeteci, bir köşede bir yazan olarak değerlendiriyorum.
Yoksa, vatandaş olarak tavrım daha başka bir şey.
Yani, böyle gündelik abidik gubidik politikayı, siz de biliyorsunuz, pek bilmiyorum zaten!
"Ankara havası"... "Başkentin nabzı"... Bu sütun, bilirsiniz, öyle termometrelerle, tansiyon aletleriyle filan donanmış değildir.
Ama olan biten mühimdir.
Bir "adres" tesis edilmiştir.
Bir "sinerji" yaratılmıştır.
Kafadan "baraj" geçilmiştir.
Muhtemel bir müstakbel koalisyonun adayı haline gelinmiştir.
AKP'ye daha bir kendisi olma, isterse merkez mukallitliğinden çıkma imkanı tanınmış, "darbeye ne lüzum var" gibi bir ses çıkmış, CHP'nin "milliyetçi-ulusalcı sağ" daki pozisyonu iyice tuhaflaşmıştır.
Bu manzara içinde bugün cumhurbaşkanı seçmenin, seçime gidip hesaplaşmaları bitirmeden Çankaya veya Kavaklıdere zorlamanın manası kalmamıştır. Bugünün tadı yoktur artık!
Yine de söylüyorum.
Benim tahlillerime bakıp "neler olmuş" demeyin!

Aklımı taktığım esas konu, görünen politikanın dışında, yanardağın içindeki esas kaynamaya dair.
Cuma günkü yazının sonları.
"Milletin birbirine kökten düşmanlığı".
Yani, insanlarımızın, bir ötekinin etnik, dini, mezhepsel, siyasi, ideolojik kimliği, hali, tavrı, fikri yüzünden, onu bir kaşık suda boğası haldeki halet-i ruhiyesi.
Türkiye, kendi "yabancı düşmanlığı" na dört nala koşuyor.
"Yabancı" aslında bizden olup "Bizden" saymamaya karar verdiğimiz, "aramızdaki yabancı" dır.
Ve hakikaten, Avrupalı ırkçının, dinci, milliyetçi fanatiğin, ayrımcının, dışlamacının, "xenephobe" un, neo-Nazi'nin, neo-faşistin, her türlü "yabancı düşmanı" nın buradaki "iç nefret" e bakıp titremesi dahi mümkündür.
Fransa'nın iki "cumhurbaşkanı adayı"...
Sahi, bizim cumhuriyetin ilham kaynağı olan Fransa'da da (Bu böyle, biliyorsunuz, değil mi; Sezer' in derlettiği "Atatürk'ün kitaplığı" listesine az bakın!) cumhurbaşkanı seçiliyor.
Halk iki turda seçiyor.
Seçen nasıl seçeceğini, seçilen nasıl seçildiğini biliyor.
5'inci Cumhuriyet mi devam edecek, 6'ncıya mı geçilecek, işte o belirsiz!
İki finalist geçen gün yüz yüze "Biz" i de tartıştığında, "Maço Sarkozy" nin Türkiye nefreti, bizim bize, kimimizin kimimize öfkesinin yanında "light" dahi kaldı.
Ki, "Bayan Royal" ona bile dayanamayıp, bize rağmen bizi aslanlar yahut melekler gibi savundu. Muhtemelen sosyalist olduğu için, ayrımcı olmamaya, dışlamacı olmamaya, yabancı düşmanı kalmamaya da gayret ettiği için.
Faşizmlerden değil, halk devrimlerinden, barikatlardan, enternasyonallerden, komünlerden süzülen "Hakiki sol kültür"den biraz nasiplendiği için.
Burada kendi halkına, milletine, vatandaşına "nefretle dolan" a neden "Sol" filan demeliyiz ki!
Lafı nereden nereye getirdik.
İşte her şey bu kadar dağınık!