kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Mayıs 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
Dr. Murat Paker, New York’ta travma/işkence mağdurlarına psiko-sosyal hizmet veren bir merkezde psikoterapist ve klinik direktör olarak çalıştı. Şu an Bilgi Üniversitesi’nde psikanaliz, travma, psikoterapi ve bunların politikayla kesişimi üzerine çalışmalar yapıyor.

İşkenceci düşman saydığını insan olarak görmez!

Şirin SEVER
29.04.2007
"Bu kadar hunharca şiddete başvuranların muhtemelen antisosyal, narsisistik kişilik bozuklukları vardır... Mağdurlarını; insan olarak, kendilerine eşdeğer canlı olarak görmezler. Cezaevlerinde işkence yapanlar gibi!"..
Yer Malatya, tarih 17 Nisan 2007... 'Misyonerlik yapıyorlar' diye damgalanan, tehdit edilen Zirve Yayınevi'nin üç çalışanı öldürüldü. Polis 'kapı açılmıyor, içeridekilerden bilgi alınamıyor' ihbarı üzerine gittiği işyerinde; üç kişinin tüyler ürperten işkencelere maruz kalmış cesetleriyle karşılaştı. Uzmanlar cesetlerin resmen 'doğrandığını' açıkladı ve hastanede hayatını kaybeden kurbanla ilgili şu bilgileri verdi: "Sayamadığımız kadar bıçak darbesi vardı, işkence amaçlı olduğu çok açıktı. Kalçası, testisleri, anüsü ve sırtı onlarca bıçak darbesiyle doğranmış; parmakları uzunlamasına ve kemiğe kadar defalarca kesilmişti. Boğazında boydan boya çok uzun ve açık bir yara vardı. 51 ünite kan verildi ancak kurtaramadık..." Olayla ilgili 19 ve 20'li yaşlarda dört kişi gözaltına alındı; hepsinin üzerinden de aynı mektup çıktı: "Beşimiz kardeşiz, ölüme gidiyoruz..." 19-20 yaşlarındaki insanlar nasıl bu kadar vahşileşebildi, adam doğradı ve cinnet getirdi; şiddet nasıl bu kadar boyut değiştirdi? Aklımızı kurcalayan soruyu İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Direktörü, Psikoterapist Dr. Murat Paker'le konuştuk.

- Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle geri planda kalsa da önümüzde tüyler ürperten bir Malatya fotoğrafı var. İlk bakışta ne görüyorsunuz bu fotoğrafta?
- Çok kısaca baktığımızda, üniversite hazırlık kursuna giden beş genç var. Bastıkları yer Hıristiyanlıkla ilgili yayınlar yapan bir yayınevi. Oradaki üç kişiyi boğazlarını keserek öldürüyorlar. Öldürülenler, 'misyoner' diye kabul edilen insanlar. Öldürenler, 'din ve vatan için yaptık' diyor. Türkiye'nin son 5-10 yıldır içinden geçmekte olduğu sosyo-psiko-politik süreçle yakından alakası var olanların; o sürecin ürünleri bu çocuklar. Hrant Dink'i öldüren de, Rahip Santoro'yu öldüren de aynı sürecin mamulleri! Şunu düşünüyorlar bir şekilde; 'Müslüman yurduna gelmiş, burada Hıristiyanlık propagandası yapıp insanları, dindaşlarımızı yoldan çıkartmaya çalışıyorlar...'

- 'Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorlar' duygusu mu?
- Evet ama sırf bu çocuklarda değil, bu sürecin mamullerinde var...

- Tarif eder misiniz bu süreci?
- Türkiye'nin dışa açılması, bir miktar demokratikleşme süreci, diğer adıyla AB'ye katılım, reformlar yapma süreci... Bu süreç başladığından beri giderek artan homurdanmalar var Kürt meselesi, Ermeni meselesi ve misyonerler konusunda... En son Tandoğan mitingindeki bazı konuşmacılara kadar, misyonerlerin tehlikeli insanlar olduklarına dair propaganda yapıldı. Aynı Hrant Dink'in hedef gösterilmesi gibi bu misyonerler hedef gösterildi.

- Yani bu gençler kışkırtıldı mı?
- Bu gençler tabii ki kışkırtıldı! Ama geniş anlamda kullanıyorum. İlla birileri gidip, "Bunları öldürün," dememiş olabilir ama bunlar tamamen cahil değil; lise mezunu, interneti kullanan, gazeteye bakan, genel iklimden etkilenen gençler...

- Her kışkırtılan bu kadar vahşileşebilir mi? Bu kadar insanlık dışı davranışa neden olan dürtü ne?
- Bir kere toplumda şiddete eğilim artıyor. Bu durum yoksullaşma, işsizlik, geleceğe dair umutların azalması gibi şeylerle alakalı. Buna ek olarak, demokratikleşme sürecinin güçlenmeye başlaması ile ayaklarını uzun yıllardır bastıkları zemin sarsılıyor. Nedir sarsılma? Mesela yakın zamana kadar 'Türkiye'de yaşayan herkes Türk'tür' diye düşünülürken, bugün herkes biliyor ki Kürtler vardır, Kürtçe diye bir şey vardır. Buna tepki duyuyorlar ve altlarından kayan zemini tekrar elde edebilmek için baş etme yolları geliştiriyorlar. Bunlardan biri de yok etme, saldırganlaşma! Umarsız bir çaba ama bu değişim sürecinin yan etkileri... Bazı gençler de, "Madem ki zemin kayıyor, madem ki bu reformlar yüzünden devlet eskiden yapabildiği bazı şeyleri yapamıyor, o zaman durumdan vazife çıkaralım," diyor.
Haberin fotoğrafları