kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Mayıs 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
Cumartesi SABAH 
ALİ POYRAZOĞLU

Tamamla bizi ey aşk...

"Aşk aşk..." dediğin ne zaman gelir, bilinmez. Ne zaman gideceği de belli olmaz. Yalnızca bizde değil, dünyanın birçok ülkesinde en makbulü, en dillere destan olanı, tarihe geçeni -en azından herkesin bireysel tarihine geçenizarar veren, acı çektiren, kafa karıştıran çeşididir. Az acılısı bir işe yaramaz. Acısı da lezzeti de kavurmalı yakmalı, küle çevirmeli. Mazoşist yanlarımızı ancak böyle tatmin edebiliyoruz. Kimi böylesine derin ilişkilerin insanı motive ettiğini, yaratıcı hale getirdiğini söyler, kimi de uyuşturup, başka bir şey düşünemez hale getirdiği için yaşamı ıskalattığını... Kafayla yürek arasında bir denge kurmamız gerektiğini düşünürüz hep. Bence de öyle. Aklın ışığını, yüreğe yansıttın mı zenginleşirsin. Aşkta da meşkte de, işte de... Mevlana'nın dergâhının kapısında ne yazar? "Burası âşıklar kabesidir. Her kim ki buraya nakıs gelir, buradan kamil olarak çıkar." Aşk kapısından 'eksik' girenleri alır, evirir çevirir, pişirir, bütünler. Bütün bağlardan kopup, özgür bir yolculuğa çıkma halidir aşk. Ne mi şişirecek o yolculukta teknenin yelkenlerini? Aşkın çeşitli renklerini yaşayabilecek zihin ve yürek... Çünkü kimi sakin sularda süzülmeyi seçer, kimi de fırtınaya yelken basmayı... Kadınla erkeğin aşka bakışında kesin ve derin bir ayrım yok aslında. Bence her zaman aklı başında kadınlar, içlerindeki erkeği keşfetmiş kadınlardır. Aklı başında, sorunsuz kompleksiz erkekler de içlerindeki kadını keşfetmiş, yakalamış erkeklerdir. Kendine cesaretle bakma seviyesine zihinlerini yükseltebilmiş olanlar, kadınla erkeğin aşka farklı yaklaşımından kendilerini koruyabilirler. Bu bir zihin yükselmesi halidir. Ancak büyük bir yüreklilikle iç dünyalarına, bilinç altlarına yolculuğa çıkan bireyler, 'eksik' olarak başladıkları yolculuklardan, maceralardan 'tamam' olarak çıkabilirler. Hepimiz sormalıyız kendimize ve açık bir biçimde, en azından kendi kulağımıza fısıldayabilmeliyiz cevabı... "Aşkın bütün renklerini hallerini yaşayabilecek, anlayabilecek bir kafa ve yürek var mı bende?" Aşk, bir kıvılcım değil mi? Göze görünür mü, elle tutulur mu, sesi duyulur mu? Evet, görünür de tutulur da... Bilim adamları, aşkın çaktırdığı kıvılcımın fotoğrafını çekmeye başardı. Yazarlar, şairler, besteciler, oyuncular, ressamlar, düşünürler aşk üzerine tanımlamalar yapıyorlar sürekli... Bilimsel araştırmaların sonunda görüyoruz ki 'aşk' tamamen beyinle ilgili bir olay... Tıbben kanıtlandı. Aşk, ortaya çıktığında vücudun salgıladığı dopamin hormonu, beynin belirli bölümlerine fosfor salgılıyor ve aşkın beyinde çaktırdığı kıvılcımın fotoğrafları çekilebiliyor. Üç yıl önce, İsveçli bir doktorun liderliğinde çalışan, nörologlardan, cerrahlardan ve Avustralyalı bir antropologdan oluşan bir grup bilim adamı, Nobel Tıp Ödülü'nü aldı. Nedeni aşkın, beyinde çaktırdığı kıvılcımın fotoğrafını çekmeyi becermeleriydi. Duyguların ve duyuların denetiminde beyinde oluşan bir bütünlenme, tamamlanma hali aşk. Beş duyudan, onların takım oyunundan ortaya çıkan altıncı duyu. 'Önsezi' de diyebiliyoruz. Hepsinin toplamından ortaya çıkan duygunun arkasında oturuyor aşk olgusu... 'Eksi'ler vücudun ve zihnin mükemmel mekanizmasında 'artı'ya dönüşüyor ve bireyi tamamlıyor. Tamamla bizi ey aşk!..