kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 30 Nisan 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU

Bir, iki, üç... onüç!

1. Tandoğan'dan sonra Çağlayan'da da yüz binlerce insan, iktidara "demokratik tepki" dir. İktidar "darbe tehdidi" yle "antidemokratik" müdahale mağduru olabilir ama... Fiilen demokratik "kitlesel tepki" nin de muhatabıdır.
2. İkisini birbirinden ayırmak iktidar için önemlidir. Ama, muhalefet ve meydanlar için de. Ayırmak istemeyen, "cumhuriyet ve demokrasi" bakımından pusulayı hepten şaşırmıştır.
3. Genelkurmay bildirisini hazırlayıp gece yarısı web sitesine koyanlar, üslup ve tavır bakımından hukuken sorumludur. Ancak, bunu şimdi "darbe tehdidi" olarak algılayan tarih, ileride belki de, "asıl darbe tehdidine karşı bir ara yol" diye yazabilir. Kim bilir! Bilen elbette bilir.
4. Türkiye; cumhuriyeti orduya, demokrasiyi de iktidara havale eden, onlarla özdeşleştirip bir diğerinin karşısına koyan cendere içinde kafayı yer. Her ikisi de, temsil edip korudukları varsayılanlar açısından da sorunludur. Muhalefet partileri de cenderenin içindedir.
5. İktidara "darbe tehdidi" karşısında "demokrasiyi savunma" ya, "millet egemenliği" ne, "siyasi temsil" e atıf yapan herkes, gözü dönmemiş yahut gözünü kapatmamış ise, seçimi ve o seçimde barajın indirilmesini de savunabilmelidir. Halkın çoğunun kafadan temsil dışı bırakıldığı demokrasi zaten hastalıklıdır.
6. Asıl ilginç şudur ki, "bir kısım demokrat" da, "bir kısım cumhuriyetçi" de, birbirine karşı, "millet iradesi, sandık tecellisi, seçmenin üçte biri" gibi tezlerle demokrasi veya cumhuriyet dersi verirken, "barajsız, yaygın, örgün, zengin temsil" i savunamamaktadır.
7. Çünkü, kiminin demokratlığı iktidar çoğunluklarında yahut kendi mağduriyetlerinde işlemekte, kiminin cumhuriyetçiliğinde ise asla eşitlik, adalet, özgürlük, kardeşlik ve tüm renkleriyle halk kendine tam yer bulamamaktadır.
8. Bugün ihtiyaç duyulanlardan biri, iktidarın neden "sapına kadar demokrat" olmadığını, ancak ordunun da, siyasete müdahalenin kanunsuzluğu bir yana, neden "sapına kadar cumhuriyetçi" olamayacağını idraktir. Zümre egemenliği ve imtiyazın, siyasi veya askeri dayatmanın, ülke, millet ve devlet üstünde sahiplik ve tahakküm iddiasının demokrasiyle de cumhuriyetle de bağdaşmadığını anlamak ve anlatmaktır. Asıl muhaliflik budur ve muhalefetin muhalif olmamasının nedeni, cendereyi açmamasıdır.
9. Tandoğan ve Çağlayan'da "İslamofaşizm" korkusunu dile getirenler, "militerofaşizm" lere de, "nasyonalfaşizm" lere duyarlılıkları üstüne de kendilerini yoklamalıdır. "Azınlık dayatması" ndan bahsedenler, her türlü azınlık veya çoğunluk dayatmasına, insanların inançları, inançsızlıkları, kökenleriyle ayrılıp dışlanmasına, ırk ve milliyetine, bunlarla övünme derecesine göre vatandaş veya hain sayılmasına da karşı duracak kadar "hakiki cumhuriyetçi" olup olmadıklarını sorgulamalıdır. "İran olmaktan" korkanlar, "Şah" isteyip istemediğini de düşünmelidir. Tabii o meydanlarda olmayanlar da. Onlara kızanlar da. Belki tam tersinden.
10. Hükümet hem hesap sorma, hem hesap verme mevkiindedir. Ülkedeki siyasi, toplumsal krizi kim tetiklemiş olursa olsun, siyasi ve idari sorumlusu, kim hükümetse odur. Ülkeyi bu krize sokmamak, krizden çıkarmak, sivil iktidarı darbeyle tehdit edenden hesap sormak, gereğini yapmak, krizin hesabını Meclis'te, hukukta, sandıkta vermek, halka gitmek onun işidir.
11. Muhalefet partileri, iktidar ile ordu arasında sıkışmadıkları zaman siyaset yapabileceklerini kavramalıdır. "Darbeye karşı demokrasi" adına, kimininki mahcup olsa da, aldıkları tavrın kıymetini anlamalıdırlar. "Darbe tehdidi" nin esasta kendilerini de, hatta meydanları da aşağıladığını anlatmalıdırlar.
12. Siyasetçiler, askerler de dahil bürokrasi, medya, üniversite, iş dünyası, sivil toplum örgütleri, tüm vatandaşlar; devlet, meclis, anayasa, cumhuriyet, demokrasi geleneği oluşmuş bir toplumun olgunlaşmamasındaki, birbirine hep diş bilemesindeki, ruhunun parçalanmasındaki, için için iç savaş yapmasındaki, hep aynı mindere yapışmasındaki iki temel hattın "dinlaiklik" ile "bölünme korkusuKürt sorunu" olduğunu tekrar düşünmeli ve mevcut (karşıt) zihniyetlerle bir yere ulaşılamadığını kabul etmelidir. Her iki sorun, ekonomik ayrımcılık, adaletsizlik ve yoksullukla da şiddetlenmektedir. Çağlayan'da toplananlar, Çağlayan'da yaşayanların oylarının sebebini ve yönünü iyi bilmelidir.
13. Bu madde kadar uğursuzluğu, huysuzluğu, huzursuzluğu hak etmediğimizi düşünmeliyiz. Dün Cumhurbaşkanı'nın konuğu olan iki "Devlet başkanı" na, bir zamanlar ABD'nin adamı olan "mücahitleri, Taliban'ı, El Kaide" yi alt etsinler diye, biri darbeyle, biri işgalle ABD tarafından kondurulmuş, Pakistan ve Afganistan başkanlarına bir bakın. Ülkenizi, halkınızı ve kendinizi biraz sevin, biraz güvenin!