kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Nisan 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
Emel Şenocak’ın Güzide Kasacı kadar yüksek performanslı kahkahasını henüz kimse duymadı. Şenocak’ı jüri üyeliği konusunda Fatih Aksoy ikna etmiş.

'Ben tüm hayatımı eşime verdim'

ŞEBNEM AKSON
İnci Çayırlı'nın Şarkı Söylemek Lazım'daki jüri üyeliğinden aniden istifa etmesi televizyona yeni bir jüri üyesi kazandırdı. Emel Şenocak'ın kocasıyla yaşadığı ve ancak romanlara konu olacak aşkı ise yarışmadaki görevinden çok daha etkileyici..
- Emel Hanım, İnci Çayırlı'dan boşalan jüri koltuğuna oturdunuz, oturur oturmaz da doldurdunuz. Özgüveninizle dikkat çekiyorsunuz, sebebini neye bağlarsınız?
- Önce insan olmanın öğretildiği bir ailede büyüdüm. Annem eğitimci, babam memur. Babamlar da, annemler de Yugoslavya'dan gelmişler. Babamın memuriyeti dolayısıyla Adana'ya yerleşilmiş. Adana'da doğdum. Bana "Adana'nın küçük sarı kızı," derlerdi. Sapsarı bir çocuktum. Adana'da sanatçıların çıktığı eğlence mekânları, çay bahçeleri çoktu, ailece giderdik, ben de her gün sahnedeydim. Ailevi bir kararla 1965 senesinde İstanbul-Ortaköy'e yerleştik. Evlenene kadar hayatım Ortaköy'de geçti.

- Ankara Devlet Konservatuvarı'nda okumuşsunuz, hem de yatılı...
- 1972 yılıydı. 2 bin 252 kişinin katıldığı sınavda birinci oldum. Kazandığımı öğrenince, müdürün odasına girmek istedim. Kim diyelim dediler, "Bir vatandaş," diye cevap verdim. Müdüre "Ben kazandım ama bir de yatılı kalmam gerekiyor," dedim. Yanında Cemil Sökmen bulunuyordu. Ona "Şu ukalanın sesine bir bak," dedi. Piyanonun başında o iki insanın gözlerinde, hani bir maden yakalamanın ışıltısını gördüm. Bana "Fena değilsin," dediler, ben gene büyük bir ukalalıkla "Ben sizin bakışlarınızda çok daha fazlasını gördüm," dedim. Sesimin 4 buçuk oktavlık aralığı olduğunu o sıra öğrendim. Mezzo soprano olarak yetiştirildim, bir müddet sonra gözümü kırpmadan Türk Müziği Devlet Konservatuvarı'na geçtim. Belki de bana gelen kaset, sahne, assolistlik teklifleri kimseye gelmemiştir...

- Neden sizi assolist olarak dinleyemedik de, tanışmamız bir yarışmaya kaldı?
- Benim tüm hayatımı verdiğim tek bir insan vardır, o da kocam, Engin Şenocak. Şimdi beraber değiliz, ayrıldık. Ölüm ayırdı bizi. Ben onun için her şeyimi verdim ama Tanrım bize izin vermedi.

- Nasıl tanıştınız?
- Öğrenciydim, Lunapark gazinosunda solist altı çıkmaya başladım. Ağabeyimle birlikte gidiyorduk, okul dolayısıyla kısıtlıydım ama ekstra işler alıyorduk. Yine bir ekstraya kanun sanatçısı Halil Karaduman'la gidecektik. Halil'in babası hastalandı, Antep'e gitmesi gerekti. Bana "Engin var," dediler. Engin okulda en çok bira içen insandı. Ben okulda Engin'i o halde görür her seferinde "Allah seni alacak kıza yardım etsin," der geçerdim. Ne kadar çalar bilemiyordum. Sessiz, sakin, içine kapalı, bira içen bir arkadaş... Provaya Engin geldi ve bir hüzzam taksim yaptı. O hüzzam taksim, hayatımı değiştiren taksimdi.

- O anda âşık mı oldunuz?
- Hem de ne aşk... Ben sevdim mi ölümüne severim. O taksimden sonra eve gittim, ertesi gün saçımı başımı düzeltim, kıyafetimle arabadan inerken herkes bana bakıyordu. Bir tek Engin sırtını döndü. Yarım saat sonra yanıma geldi ve "Çıkmayacaksın sahneye," dedi. Engin'i dinledim. Ekstra için parayı almış olmama rağmen, o parayı iade ettim, sazlar çıktı, ben yoktum. Engin'in bana ilk teklifi o gecedir ve evlilik teklifidir. Hemen orada kabul ettim. Fakat çok zorlu bir süreç yaşadık, kimse beni vermek istemedi.

- Neden kimse sizi vermek istemedi?
- Ben ailenin özel bir çocuğuydum. Ailem, annem beni daha farklı insanlara layık gördüler herhalde. Oysa Emel, "Ne para ne pul, sadece sevdiğim adam," dedi. Gelin- kayınvalide derler ya hep, bizde damat- kayınvalide problemi yoğun yaşandı.

- Onu ne zaman kaybettiniz?
- Geçen sene, doğum günümde... 1 Ağustos 2006. Ben Engin'i çok sevdim, çok özel bir sevgiydi. Yaşarken içimde bir kırgınlık vardı belki, ama şimdi asla...