kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Nisan 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU

Sola dönme öz olur!

"Okur" bana kızmış. Kızabilir, çünkü "doktorası" da var!
Diyor ki, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir (milletin midir?), diye yazıp duruyorsunuz. Hangi millet? Cami kapısında oyunu bir kilo pirince satanlar mı?"
Bu çok zayıf noktadır, biliyorsunuz.
Oradan acayip rüzgar alırsınız ve canınıza "okur" lar.
"Cami kapısı" bir yana...
Oyunu satmak; hem de bir kilo pirince.
Ya hakikaten, milletin bir kısmı buysa.
Yani açsa.
Yani bir kilo pirinç o an hayatındaki en önemli varlık olacaksa.
Hani mermi taşıyan ninelerin, Çanakkale'de düşenlerin, Sarıkamış'ta donanların, İzmir'e girenlerin, Yemen'den dönmeyenlerin torunları arasında onlar da varsa.
Yani sadece makamlar, unvanlar, statüler, mülkler, servetler, koltuklar, diplomalar, masalar, kasalar, asaletler, terbiyeler, görgü ve görgüsüzlükler, aydınlanmalar, şıklıklar, gezmeler, görmeler, kültürlü olmalar, çok inançlıorta inançlıinançsız seçkinlikler, kibarlıklar, cemiyetler değil de;
"Millet" biraz, hatta çokça bunlar ise de.
Yani hakikaten açsa, evet, bir kilo pirinç verene oy da verecekse;
Yani açlıktan, oy bir yana, bedenini, evladını, organını, hayatını, onurunu veren de "millet" ise.
Yani bir oyu bir kilo pirinç kadar değersiz zannederken siz, bir kilo pirinç hakikaten bir oy kadar kıymetliyse.

"Sol", yani kalbin ve aklın sentezi olması gereken duruş; bunları anlamak, herkesi millet, herkesi insan sayabilmek, saydırabilmek, herkesin derdine, umuduna, hayatına, açısına, ac'ına ve acısına titizlenebilmek diye bir iddia olmalıydı.
Aşağılamak, dışlamak, tepeden bakmak, tiksinmek için mertebe ve bahane değil.
"Cumhuriyet", sadece bando, balo, başı açıklık, bir tür laiklik ve devletçi seçkinliğe sıkıştırılıp özde kurutulmamalı, hakikaten "halkçı", hakikaten "zümre egemenliklerine karşı, imtiyazlara düşman", hakikaten "adalet" sayılmalıydı.
"Demokrasi", doğru, birer oya kalmamalı; hayatın, ekonominin, siyasetin, devletin, eğitimin, sağlığın, hukukun kudret ve servetten, kuvvet ve tahakkümden özgürleşmesi, demokratikleşmesi diye de anlaşılmalıydı.
"Kardeşlik", harbiden kardeşlik diye;
"Eşitlik", şiddetsiz eşitliklere isyan bayrağı ve gereği diye kavranmalıydı.
"Cumhuriyet" okulları, üniversiteleri; dogmalara karşı "dogma doldurma ve dondurma" istasyonları değil, "zihni açık, fikri ve vicdanı hür" ve de kendi milletine, halkına, insanına hiçbir şekilde kökten düşman olmayanların kulvarı olabilmeliydi.
İnsanın beyni, hayatı, hakkı, hukuku, umudu, ufku, özgürlüğü, kökü, soyu, kimliği bu kadar çok istismara, baskıya, aşağılamaya konu olmasaydı;
Yani, "Cumhuriyet ve Demokrasi, Millet Egemenliği" hakikaten, özde varolsaydı; İnançları ve açları siyaseten istismar eden de iyotlaşırdı.
Oysa, yaraları görmeyenler, gördüğüne tükürenler, tarladaki sıtmalı çeltik göçerinden büyük kentteki göçmen aça kadar, bir kilo pirincin maddi, manevi kıymetini idrakten uzak kaldı.
"Sol ve sosyal demokrat" lık resmi partilerin elinde uyuz kaldığı, nice derin yaraya küfür gibi geldiği, her baskı, tahakküm ve acıyı dert edinmediği için, milletin ciddi kısmını da temsilen, "Kasımpaşa'dan Tayyip", "Kayseri'den Abdullah" oy üstünde, el üstünde çıkıp geldi.

Misal, şimdi 1 Mayıs var. 367 peşine düşmek yerine, ac'ın ve acının önüne düşsenize.
Parası gasp edilmiş postacılar, işsizlik çengelindeki örgütlü ve örgütsüzsigortasız işçiler, sözleşmeli rehine öğretmenler, Urfalı ölü çocuklar, ordunun en altta ezilenleri, mesai manyağı kılınmış polisler, 13 kurşun yiyen çocuklar, şık bankaların okumuş kadın ve erkek köleleri, medya emekçileri, önleri kesilmiş, umutları doğranmış gençler, katmerli sille yiyen başı açık yahut kapalı kadınlar; kimliği, kökeni, sınıfı baskı gören her etnisite, her din ve mezhepten insanlar, bir kilo pirince de oy verebilenler için "Taksim Meydanı" nı istese ya "cumhuriyetçi, halkçı, demokratlar."