kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 19 Nisan 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
MEHMET BARLAS
Baş Yazı

Erdoğan olmasa kavga biter mi?

SİYASET.
DİYELİM ki Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olmaktan vazgeçti. Hatta bir AK Partili'nin Cumhurbaşkanı olması kararından da cayıldı. Diyelim ki, Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk veya eski Genelkurmay Başkanı emekli Org. Hilmi Özkök veya başka bir isim Çankaya'ya çıktı.
Sanıyor musunuz ki şimdiki tartışmalar nitelik değiştirecektir.
İki kere iki dört edercesine bir sosyopolitik gerçek var bu coğrafyada. Kim olursanız olun ve ne tür bir ideolojik düşünce yapısına sahip olursanız olun, durum değişmez. Bir kamu görevi aldığınız zaman, sizi tutanların sayısı ne ise, size karşı olan ve hatta sizden nefret edenlerin sayısı da en az sizi tutanlarınki kadardır.
İktidarın ya da koltuğun sahibi kim olursa olsun, bu durum değişmez ve tarih boyu bu böyle sürer.
Sanki Fatih Sultan Mehmet padişah olunca, kardeşlerinin ona karşı nefretleri sona mı erdi?

TARİH DİYOR
Bakın tarihe... Fatih İstanbul'u kuşattığında, Marmara kıyısına bakan surları Osmanlı ordusuna karşı Şehzade Orhan'ın komutasındaki askerler savunmuyor muydu? İstanbul fethedilince, bu Şehzade Orhan'ın bir keşiş cüppesiyle kaçmaya çalışırken yakalandığını ve boğularak idam edildiğini tarih kitaplarında okumadınız mı?
Arada geçen yıllardaki saray darbelerini atlayıp, 2'nci Abdülhamid'e gelelim. Hâlâ bugün bile "Abdülhamit'i sevenler" ve "Abdülhamit'ten nefret edenler" kamplaşması yok mu siyaset ve düşünce dünyamızda?
Ya da Kurtuluş Savaşı'nın silah arkadaşları olan Ali Fuat (Cebesoy), Refet (Bele), Kazım (Karabekir) Paşalar, Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa'yı mı desteklediler Cumhuriyet sonrasında? Güneydoğu Cephesi'nin komutanı Selahattin (Adil) Paşa ile Atatürk'ün arasında sevgi ve dayanışma bağları mı vardı? Cumhuriyet sonrasında neden Halide Edip ve Adnan Adıvar'larla yollar ayrıldı, neden Rıza Nur öfkelerle dolu kitaplar yazdı?
İsmet İnönü demek herkes için "Milli Şef" değildi ki, onun iktidarında CHP'den hem Demokrat Parti hem de Millet Partisi çıktı. CHP'nin karizmatik Genel Başkanı "Karaoğlan" Ecevit neden, kendi partisini geride bırakıp DSP'yi kurdu? Veya Ecevit'in hem sağ kolu, hem de emini olan Hüsamettin Özkan, sonunda İsmail Cem'e ve Kemal Derviş'e katılıp, DSP'yi bölmedi mi?
Bugün bile hâlâ Turgut Özal'ı içlerine sindiremeyenler yok mu? Onun başlattığı ihracat, turizm, iletişim, ulaşım, bilişim hamleleri hâlâ bazılarınca "Tuzak" olarak görülmüyor mu? Hem siyasetin hem de hayatın kuralıdır bu durumlar.
Askerleri düşünün. Kuleli'den başlayıp, Harp Okulu'nda devam eden, Kurmay Okulu'nda da süren sıra arkadaşlıkları vardır komutanların yaşamlarında. Ama her YAŞ toplantısında birbirlerine rakip olmazlar mı? Neticede birinin terfi etmesi için, bir diğerinin emekli olması gerekir.
Bu gerçekleri özellikle siyasetçiler çok iyi bilir.

ORTAK AKIL
Bir ülke seçmenlerinin tümünün iktidar sahibi bir siyasetçiyi desteklemesi mümkün değildir. Bu arada bazıları o siyasetçiye karşı olmaktan öteye, ondan nefret de ederler. Ağzıyla kuş tutsa bile, o siyasetçinin kendisine karşı olan kesimlere sevimli görünmesi mümkün değildir.
Bu bakımdan demokrasinin sağlığını saplantısız, "Yüzer-gezer oylar" sağlar.
Edirne'den Kars'a uzanan alandaki "Ortak akıl", o dönemde kimin ülkeye daha fazla hizmet edeceğine karar verir. Bakarsınız bu ortak akıl bir dönemde birinci olan partiyi, bir başka dönemde sonuncu yapar.
O ortak akıl, bir dönemde "Hain" ilan edileni, ilk fırsatta en güçlü makamlara getirir. Yaşarken ve icraat yaparken insafsızca yıpratılanları, ölümü üzerinden yıllar geçse de, sevgi, saygı ve hasretle anar.
Demokrasinin erdemi de budur zaten. "Bu halk cahil, kime oy vereceğini bilmez" diyenler, bu ortak akıl her sandığa gittiğinde, kendi akılsızlıkları ile baş başa kalırlar.