kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Nisan 2007, Pazar
Son Dakika
arama
atv
Kanal 1
ABC
MEHMET BARLAS
Baş Yazı
Asıl tehdit küreselleşme değil "Bilişim Çağı"nı ıskalamaktır
Cuma günü "İnternet Medyası Derneği" nin düzenlediği toplantıda, iletişim sektörüne yön veren isimler, "Küreselleşme çağı" nda Türkiye'nin bilişim dünyası ile aynı titreşim katsayısını nasıl yakalayabileceğini konuşuyorlardı. Aynı cuma günü Cumhurbaşkanı Sezer, Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmada, "Küresel Sistem" in Türkiye'ye dönük tehditlerini sıralıyor ve "Küresel güçlerin ülkemiz üzerindeki planları açığa çıktı" diyordu. Ve aynı cuma günü, polis Nokta dergisini basarak, bilgisayarlara el koyuyordu.
Cumhurbaşkanı Sezer'in yurt ve dünyaya bakış açısını "Onun kişisel görüşü" olarak kabul etmemiz gerekiyor. Ancak bu bakış açısı
"Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak" adına söylemlerini seslendirenlerin görüşlerini de yansıtmak iddiasını taşıyorsa, bu tartışılmalıdır.
Dünyadaki bir başka cumhurbaşkanından örnek vererek bu noktayı vurgulayalım.
Güney Afrika Cumhurbaşkanı Mbeki, her yıl bir hafta dünyadaki bilişim sektörünün önde gelen firmalarının, Microsoft'un, Oracle'ın, İntel'in ve benzer şirketlerin beyinleriyle bir hafta bir çiftlikte toplanıp, "Önümüzdeki yıl bilişimde ne tür aşamalar olacak. Ülkem bu gelişmelerde yer alabilmek için ne yapmalı" sorusuna cevap arıyor.

BAŞKA KONU YOK MU?
İşte Sayın Sezer'in görmezden gelmeyi tercih ettiği "Tehlike" budur. Nasıl bazı toplumlar Rönesans'ı ıskalayıp, "Aydınlanma Çağı" nın trenini kaçırdılarsa, bugün de bazı toplumların "Bilişim Çağı" nı ıskalamaları tehlikesi vardır. Bugün dünyada "Online ülkeler" ve "Offline ülkeler" ayrımı var. Bir ülkede bilgisayar kullanımına, geniş banttan internete ulaşmaya dönük rakamlar, o ülkenin "Çağdaş" olduğunun da kanıtı artık. Bu nedenle yoksul Hindistan, küreselleşmeden korkmuyor ve Bilişim Çağı'nın lider ülkelerinden biri olabiliyor.
Düşünün ki Türkiye'de Bilişim Çağı'nın kadrolarını oluşturacak diplomalıların yıllık mesleğe giriş sayısı 5 bin. Buna karşı bu sayı Hindistan'da 300 bin.
Acaba Sayın Sezer "Kim Cumhurbaşkanı olacak" içerikli sorulara takılıp, "Başbakan ancak ilişkin bulunduğu siyasal görüşü temsil edebilir, oysa Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Ulusu'nun temsilcisidir" derken, hiç bilgisayar başına geçip ulusun hangi kesimleri ile aynı titreşim katsayısını paylaştığını düşündü mü?
Bugün Türkiye'de 20 milyon kişi internete giriyor. Sadece geçen yıl Türkiye'de 2.8 milyon bilgisayar satıldı. İnternette Türklere ait 600 bin site var. Bir insanın statüsü "email adresi" nin var olup olmaması ile de ölçülüyor artık.
2002 yılında internet abonesi olan Türklerin sayısı (Çoğunluğu düşük hızla) 1.3 milyondu. Bugün ise sadece ADSL abone sayısı 3.5 milyon.
GSM telefon abonesi sayısı ise, 52.7 milyon. Şimdi mobil iletişimde 3'üncü kuşak teknolojilerin lisans anlaşmaları yapılmak üzere. Bu arada
"Mobil WiMax" ın da devreye girmesi bekleniliyor. Böylece cep telefonları aynı zamanda internete geniş banttan ulaşabilen bilgisayarlara ve televizyon alıcılarına da dönüşecek.
Acaba Sayın Sezer Cumhurbaşkanlığı döneminde kamudan veya özel sektörden ya da bilim dünyasından bu alanda bilgi sahibi olan insanları çağırıp, "Bilişim Çağı'nın dışında kalma tehlikesi ulusumuz için ne ifade eder" sorusunu sordu mu hiç?

VİZYON MESELESİ
Veya "Turgut Özal 'Organize Sanayi Bölgeleri' kurulması için öncülük etmişti. Ben de " Tekno-kentler " in kuruluşunda öncü olmalıyım" diye düşündü mü bir kez olsun?
İran'ın şeriatçı Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, "Ülkem nükleer çağa girdi" diye gözyaşı döküyor. Bizde de birileri, "Ülkem Bilişim Çağı'nı yakalamalı" diye heyecanlanmayacak mı acaba?
"Laiklik tehlikede" veya "Şeriat tehlikesi var" benzeri söylemler, 1920'lerde de 30'lar, 50'ler, 70'lerde de konuşuluyordu. Türkiye'yi 1930'larda Mussolini, 40'larda Hitler, 50'lerde Stalin tehdit ediyordu. Çok partili demokrasiden sonra da birileri "Halk geldi, vatandaş denize rahat giremiyor" diye yakınmamış mıydı?
Ama şimdi 21'inci yüzyıldayız. Toplumun önünde Bilişim Çağı'nın ve özgürlüklerin ufkunu açmak yerine, "Seçilmişler siyaseti ben ise ulusu temsil ederim" benzeri bir anlayışla, hem dünyanın hem de ülkenin gerçeklerini "Tehdit" olarak sunmak ne kadar doğru olabilir?
Dünyada üzerinde düşünce harcanması gereken tek metin, 1982 Anayasası mıdır?
Acaba Ahmet Necdet Sezer, "Google" a hiç girip "Constitutions" (Anayasalar) kelimesinin karşılığına baktı mı? Ben yazdım, tam 10 milyon 600 bin madde çıktı.