kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Nisan 2007, Cumartesi
Son Dakika
arama
atv
Kanal 1
ABC
MEHMET BARLAS
Baş Yazı
En büyük risk Cumhurbaşkanı seçimi değil, Irak'a girmektir
Yurttaki ve dünyadaki değişimi görmezden gelen ve hatta kabul etmeyen siyasi gözlemciler, gerçekler karşısında sık sık gülünç durumlara düşüyorlar.
Bunlar gelişmeleri izlemek yerine, hayal dünyalarında ürettikleri şemalar üzerinden, siyaseti yorumlamaya çalışırken gülünç oluyorlar. Hayal dünyalarındaki şemalar da eski bilgilere dayalı olarak şekillendiği için, zamanı şaşırıp, "Anakronizm" e kapılıyorlar.
Bunun son örneğini Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt'ın basın açıklamasından Cumhurbaşkanı seçimine dönük bir "Muhtıra" bekleyenlerin düştükleri durumda görmedik mi?
Oysa unutulmaması gereken en büyük gerçek, takvimlerdeki tarih sayısının 2007'yi göstermesidir.
2007 yılında Irak Amerikan işgali altındadır ve bu ülke bir savaş ortamı görüntüsü vermektedir. 2007 yılında Türkiye siyaseti ve ekonomisi ile AB üyelik müzakereleri sürecinde bulunmaktadır. 2007 yılında ne ABD, ne AB, ne de Türk toplumu, Türkiye'de askerin siyasete müdahalesi ile başlayacak bir siyasi ve ekonomik istikrarsızlık ihtimalini taşımaya hazırdır.

TÜRKİYE'YE GÜVEN
Demokrasisi sağlıklı işleyen, ekonomisi istikrarlı biçimde gelişen, ikili ve çoklu dış ilişkileri terörle mücadelenin ağırlıklı olduğu barışçı bir çizgide ilerleyen bir Türkiye, dış dünyanın da, kamuoyunun da beklentilerine uygun bir tablo veriyor. "Ürkek" olduğu hep vurgulanan sermayenin yerlisi de, yabancısı da, bu tabloya karşı duydukları güveni, Türkiye'ye yaptıkları yatırımlarla kanıtlıyorlar.
Bu gerçekleri, Türkiye'nin dünyaya en açık kurumlarından bir olan Silahlı Kuvvetler'in komutanlarının görmemesi mümkün değildir ki...
Ankara'nın içe dönük yaşayan ve kısır siyasi döngülerden çıkamayan uykuda gezer kesimleri, kendileri "Asker ne zaman muhtıra verecek" diye sabırsızlanırken, Org. Büyükanıt'ın bir gün Washington'da, bir gün Brüksel'de dünyanın nabzını tuttuğunu unutuyorlar. Amerikan aleyhtarlığını "Ulusalcılık" ın ideolojik temeli olarak sunmaya çalışanlar, Türk ordusunun bütün büyük askeri projelerinin ABD ile ortak platformlarda gerçekleştirildiğini hatırlamıyorlar. En azından Türkiye'nin AB'den önce NATO'ya üye olduğunu düşünmüyorlar.
Gerçek dünyanın verilerini değerlendiğimizde karşımıza çıkan tablo açıktır.

IRAK RİSKİ
Türkiye'nin geleceğine dönük dışarıda da içeride de en büyük "Risk" öğesi, Irak'taki gelişmelere ilişkin olabilecek durumlardır.
Bunu Org. Büyükanıt ve Genelkurmay kadrosu da çok iyi gördükleri için, Irak'a askeri müdahalenin bir "Siyasi karar" olacağı yine vurgulanmıştır. "Sınırı geçeriz ve başarılı oluruz" söylemi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kendine güvenini ifade eden ve toplumun güven duygusunu da karşılayan bir ifadedir. Ancak aynı anda böyle bir askeri harekatın olabilmesi için "Siyasi irade" nin ve "TBMM' nin kararı" nın var olması gerektiği de altı çizilerek vurgulanmıştır.
İşte Ankara'nın kısır döngülerine kapılıp, bütün dünyayı "Çankaya'ya kim çıkacak" ve "Çankaya'ya çıkacak kişiyi asker mi belirleyecek" sorularının çerçevesinden görenler, büyük gerçeği görememektedirler. Yazı yazdıkları, manşetler attıkları gazetelerin sermayesi dünyaya açılırken, globalleşmenin gerekleri bu sermayenin yapısını değiştirirken, onlar, "İçe dönelim", "İçimize kapanalım" diyerek, geçmiş dönemlerdeki gibi Türkiye'yi askeri darbelerin ve siyasi-ekonomik krizlerin ülkesi haline dönüştürmeyi hayal etmektedirler.

ANAKRONİZM HASTALIĞI
Zamanı karıştırıp, dünü bugün zannedenlerin "Anakronizm"ini, geçenlerde Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu Zaman'daki yorumunda şöyle değerlendirmişti:
Günümüzde 1919'u 2007 değerleri ile yeniden yaratarak, 2007 yılında 1919 koşullarının mümkün ve zaruri kıldığı bir hareket örgütlenmesi yarattığımız anakronizmin tabii bir sonucudur. Bu anakronizm sayesindedir ki iktisadi özelleştirme "kapitülasyon", AB savunuculuğu "yabancı işgalci işbirlikçiliği", basında farklı tezler savunma "mütareke gazeteciliği" benzeri kavramlarla özdeşleştirilmekte ve hayali bir İstiklal Harbi örgütlenmektedir. Bunun ise romantikleştirerek yarattığımız 1919'un yeniden üretilmesiyle ilişkili olduğu kuşkusuzdur. İlginçtir ki anakronizmden arındırıldığında (pek tabii bu ancak kuramsal olarak yapılabilir, uygulamada imkansızdır) Türk ulusalcılığının içeriği de buharlaşmaktadır. Sıklıkla iddia edilenin tersine bu hareket bir milliyetçilik tezahürü değildir. Nitekim bu ideoloji tarihi süreç içinde ortaya çıkan milliyetçiliği benimseyen kesimlerden fazla destek alamamaktadır.