| |
|
|
Medyanın sporu, siyasetten koruma görevi..
M. Ali Şahin'in iki şapkası var. Bir tanesi, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı.. İkincisi AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın politika arkadaşı, yardımcısı.. Şahin'in birinci şapkası ile spora müdahale hakkını yasalar "İdari vesayet" olarak belirlemiştir. Bakan federasyonlar üzerinde gözetim ve denetim hakkına sahiptir. Bu hakkını kullandığında, yanlış bir şeyler ortaya çıkarırsa, neler yapabileceği gene yasalarla belirlenmiştir. Şahin'in siyasetçi şapkası ile spora karışma yoktur. Olamaz. Siyasal iktidarların spora müdahale etmemeleri, spor kurumlarını parti ocağı, bucağı haline getirmemeleri için zaten, federasyonların özerklikleri yasayla getirilmiştir. Şimdi bu ülkede yıllardan beri spor yazarlığı yapan en deneyimli kalemlerin bu farkı anlamamaları, bilmemeleri mümkün mü?. Yazılarını dikkatle okuduğum, çoğundan zevk aldığım sevgili Ercan Taner kardeşimle, gene bu ülkenin en iyi yetişmiş spor kalemlerinden, sevgili kuzenim Gürcan Bilgiç bu hataya nasıl düşerler?. Ercan'ı sezinliyorum. Son zamanlarda özellikle "Hıncal Uluç" takıntılıları arasına katıldı. Hemen her köşesinde isim vermeden bana göndermeler, dokundurmalar var. Konuyu saptırdığı anda, mal bulmuş mağribi oluyor ya.. Saptırıyor o da.. Ama Gürcan'da böyle bir takıntı yok, olamaz.. Peki o zaman, niye karıştırıyor?. Bakın, ben Federasyon Başkanı olduğu seçimden başlayarak, Eyüp'teki kurban kestirmesi de içinde, Haluk Ulusoy'u eleştirdim. Hem de çok ağır eleştirdim.. Öyle yazılar yazdım ki, o sıralar Kaçamak Restoran'da uğradığım saldırının ardında Ulusoy'un olduğuna inananların sayısı bayağı çoktu. Ayni dönemde Spor Bakanı M. Ali Şahin'den İdari Vesayet yetkisini kullanarak, bu iddialar hakkında soruşturma açtırmasını da istedim. Açıldı. Müfettişler işin peşine düştüler. Ardından iş Meclis soruşturmasına kadar uzandı.. O olay, o!.. Peki bu olay?. Recep Tayyip Erdoğan'ın parti teşkilatına "İktidara gelmek başka, iktidar olmak başka. İktidar olmak için sivil toplum örgütlerini ele geçirmeliyiz" talimatı verdiğini işin biraz içinde olanlar biliyor. Sivil Toplum Örgütlerinin en popüler ve etkili olanları, sporda.. Federasyonlar ve kulüpler. AKP'nin bu kurumları ele geçirmek için neler yaptığını da ancak görmek istemeyenler görmez, körler bile işin farkına varırken. Erdoğan son Federasyon seçimlerine öyle müdahale etti ki, sonuçları gazeteler "Ulusoy: 1 Erdoğan: 0" manşeti ile verdiler. Erdoğan yenilgiyi hazmedemedi ve Spor Bakanına "İşi bitir. Ulusoy gitsin, adamımız gelsin" dedi. Ve işte bu aşamada Hıncal Uluç, en ağır eleştirdiği Haluk Ulusoy'un yanında yer almakta zerre tereddüt etmedi. Neden?.. Önemli olan kişiler değil, sistemdir. Kişiler gider gelirler. Ama sistem, ama ilkeler yara aldı mı, bir daha düzelmek zordur. Spora siyasetin müdahalesi kesinlikle önlenmelidir. Spor sorunlarını ondan sonra kendi içinde ve yasalar ışığında çözer. Sevgili Ercan ve Gürcan'ın artık anladıklarını sanıyorum.
İşin bir de FIFA yanı var. Son Polonya olayları gösterdi ki, FIFA, siyasal iktidarların futbola müdahalesinden nefret ediyor. Hakkında yığınla hem de ciddi soruşturma olan Polonya Federasyonunu görevden alan hükümet kararını FIFA tanımadı ve yasal süreçler içinde mevcut federasyonu muhatap alacağını açıkladı. FIFA'ya direnmek, o ülkenin kulüp milli takım bazında tüm faaliyetlerini askıya aldırır. Bunun Türkiye'ye vereceği zarar ise ölçülmez ve tartışılmaz. İşte bu sebeple tüm spor medyamız, "Sistem"in, Haluk Ulusoy'un değil, sistemin yanında yer almak zorundadır. Mesele bu kadar açık, bu kadar net, bu kadar basit. "Dün Bakanı göreve davet eden Hıncal Uluç, bugün bakanın müdahalesine karşı" demek de o kadar ucuz!..
|