İşler Sarp'a sardı
Sene, 1989... Jivkov kovdu. Özal, yapılabilecek en doğru işi yaptı, zulümden kaçan soydaşlarımıza kapıları açtı. Haziran başı... 350 kişilik ilk kafile geldi. Haziran sonu, 50 bin... Temmuz, 225 bin... Ağustos, 300 bin... Sel gibi insan geliyor. Türkiye seferber olmuş... Yardım kampanyaları çığ gibi. Ama garip bir şeyler oluyor bu arada... Çok garip şeyler. Sadece "soydaş" gelmiyor! Bulgar, Rus ve Yunan ajanları, sahte kimlik belgeleriyle, "ben soydaşım" diye, içeri dalıyor. MİT, başımıza gelecekleri tahmin ettiği için, sınırda alarmda... Çoğunu yakalıyorlar. Hatta bazıları, Bulgar ve Rus istihbaratı tarafından angaje edilen, Moskova'daki Puşkin Enstitüsü'nde eğitilen Türk çocukları. Çoğu yakalanıyor. Ama kim bilir kaçı, geçiyor...
Ne yapmıştır bu "soydaşım" diye içeri sızan Rus, Bulgar ve Yunan ajanları bunca zamandır? Nerelere, kimlere "tohum" ekmişlerdir, var mıdır bilen?
İlla göçle de olmuyor bu iş... Mesela, Trabzon.
Linçler oluyor. Rahip vuruluyor. Hrant Dink öldürülüyor. İş işten geçmiş... Jetonu yeni düşenler merak ediyor: "N'oluyor Trabzon'da?"
Ben de diyorum ki, bugünkü Trabzon'a bakarak, kimse bulamaz cevabı... Çünkü bugünkü Trabzon, sonuç... Sebep nerede?
Sebep bugünde değil... 1989'da. Sarp Sınır Kapısı'nda. Oraya bakmalı Türkiye. 1989'da Sarp açıldı... O günden sonra Trabzon'da işler sarpa sarmaya başladı.
Aniden zenginleşti. Aniden müthiş iç göç aldı. Aniden büyüdü. Ticaret İstanbul'a bi kaydı... Aniden çöktü. Geriye adeta "enkaz" kaldı.
Kimse kusura bakmasın... Kim girdi, kim çıktı belli değil Sarp'tan... Hâlâ öyle. Kim bavul ticareti için geliyor, kim işadamı, kim fahişe, kim dadı belli değil. Kim nüfus kağıdı alıyor, kim nereye taşınıyor? Kim, gençlerin cebine para koyup, "tohum ekiyor" belli değil. Takibini yapmak da mümkün değil.
Şimdi bu satırları okuyup "yabancı düşmanlığı yapmışsın" diyenler çıkabilir. Yanlış... Anlatmaya çalıştığım başka... Resmi kayıtlara göre, Türkiye'de 35 bin İranlı falan var. Bence, en az 300 bin İranlı vardır şu anda, 300 bin. Antalya Rus kaynıyor diye mutluyuz... Güzel... Ama şu anda Antalya'da "kaçak kesim yapan" bütün çapkın bürokratların, siyasilerin, kıçının fotoğrafı bile vardır Rus istihbaratının elinde. Demek istediğim bu. Cirit atıyorlar!
Sınırlar, sınır değil, elek.
Ekleyin bunlara, yoksulluğu, açlığı, işsizliği, 50 liraya adam vuracak katillerin bolluğunu, cahilliği, umutsuzluğu, gerginliği, çok kolay silah bulunabileceğini... İşleri çok kolay.
Bakın dikkat edin... Tetikçi, geldi Hrant'ı vurdu. Ortalama zekâsı olan herkes şu soruları sorabilir... Neden gündüz vurdu? Neden kabak gibi yüzünü gösterdi? Neden kafasına ben buradayım diye bağıran bereyi taktı? Neden kendi ismiyle otobüs bileti aldı? Neden cinayet silahı üstündeydi? Veya... Neden gece vurmadı? Neden yüzünü gizlemedi? Neden silahı denize atmadı? Cevabı ortada... Kim "tohumunu ekip" gönderdiyse o "beyinsiz kukla"yı, mutlaka yakalansın istiyordu. Yakalandı. Suçlama adresi belli çünkü: Türk, Ermeni'yi vurdu!
En fazla iki üç arkadaşına kadar gidebilir ipucu... Çorap söküğü gibi gelmez arkası... İpin ucu çoktan kaçtı, çoktan... Yıllardır başımıza örülen çorabın farkında değil Türkiye. Farkında olanlar da çaresiz.
NOT: Zulümden kaçan kendi soydaşına, Peşmerge'ye, Kosovalı Müslüman'a, Arnavut'a nasıl kucak açtıysa bu millet, zamanında Yahudi'ye nasıl kucak açtıysa, bugün de kendi vatandaşını bağrına basmalı... İnsanları birbirine kırdırılıyor bu toprakların... "Yeter artık" demek için, Hrant Dink'in cenaze töreni, Türkiye'nin gördüğü en kalabalık törenlerden biri olmalı.
|