|
|
Sakatlıkların perde arkası
Zico ekibi ile birlikte Hollanda kampına katıldığının haftasında Fenerbahçe'de sakatlıklar başladı. Luciano kasık adalelerini attırdı, peşinden Selçuk geldi. İkinci yarı hazırlıkları Antalya'da başladı. Daha "Destur" demeden Kezman, Alex ve Deivid'in adalelerinde problem çıktı. Bilimsellik bu yüzden futbolun içine ne kadar çok girerse, oyuncuların fizik problemlerinden çıkan sıkıntılar o kadar azalır. Ersun Yanal'ın takımlarında bu nedenle adale sakatlığı neredeyse yok denecek kadardır. Böyle bir tecrübenin Fenerbahçe gibi üst düzey bir takımın antrenman sisteminde yer almaması ilginç. "Onu oynattı, bunu oynatmadı, sistem yanlıştı" gibi ahkamlar bile, bu yaklaşımın yanında çok hafif eleştirilerdir. Spor Akademisi'nden mezun olan herkesin bildiği antrenman sistematiği, futbolcunun o andaki fizik durumu ve hangi antrenmanı, ne kadar dozda kaldırabileceği hesaplanabiliyor. Bunu göz hesabı olmadan yapılabilir, incelenebilir zeminin sağlanması gerekirken, son olarak rakip analiz biriminin de işlev dışı kaldığını öğrendik. Daum döneminde, ilk yarılar bittiğinde, soyunma odasına giden teknik heyetin önüne rapor hazırlanıp konuyordu. Kim kaç top kaybı yapmış, rakip hangi alanlarda etkili olmuş gibi bir sürü detayın yer aldığı, teknik adamın karar vermesini, oyuncusunu uyarmasını veya önlem almasını kolaylaştıran istatistikler bulunuyordu. Şimdi bunlar yok. Bu bir bakış açısıdır. Ama 100 yılını tamamlayıp, vergi rekortmeni olma yoluna girmiş bir kulübün bakış açısı bu değildir. Bu vizyonu şöyle bir olayla noktalayalım: Ankaraspor maçının ilk yarısı 20 bitmiştir. Soyunma odasında takımın büyükleri, küçükleri sıkıştırıyor. Mücadele etmelerini istiyorlar. Skoru aldatıcı görüyorlar. Sonra da oturuyorlar. Bundan sonra beyefendi çıkıyor konuşmaya. "Çok iyi oynuyorsunuz, aynen devam edin" diyor. Maç 22 bitiyor ve teknik devrim yapılıyor, Aziz Yıldırım olaya el koyuyor, Fenerbahçe'nin kaderi değişiyor. Bakalım bazı şeyler öğrenmek için daha kaç futbolcunun sakatlanmasını bekleyeceğiz.
|