Türk / Türkiye'de tenis
Geçen hafta yapılan mali kongrenin atmosferi ve gündemi hakkında, bende oluşan ana fikri sizlerle paylaşmıştım. Türkiye'de federe olup tenis branşında faaliyet gösteren kulüplerin 182 delegesinden 95'inin katılım gösterdiği bu toplantıya, birlik ve beraberlik havası hakimdi. Aslında bu durum, salonu dolduran tüm delegelerin, buraya dikkat; Türk tenisinin değil, Türkiye'de tenisin çok büyük bir enerjiyle büyüdüğünün farkındalığı ile ilgiliydi. Türk tenisinden kastım, erkek ve bayan Milli takımlarımızın performansı. Tenisçilerimizin ITF (Uluslararası Tenis Federasyonu) turnuvalarındaki performansları. Dahası WTA ve ATP perofesyonel tenis turnuvalarındaki performansları. Türkiye'deki tenisten kastım ise; veteran tenisçiler, sitelerde, semt ve belediye kortlarında tenis oynayanlar, televizyonda tenis maçlarını takip edenler. Bunlara kısaca tenissseverler de diyebiliriz. Bu şablonu masanın üzerine yatırdığımızda, Türk tenisinin değil, Türkiye'de tenisin çok büyük bir gelişim içinde olduğunu görürsünüz. Dünya tenis liginde erkek Milli takımımız (Davis Cup) ve bayan Milli takımımız (Fed Cup) en son kümede oynuyorlar. İkisi de Avrupa / Afrika 3. gurubunda ve 'vahim' denecek durumdalar.
İSTANBUL CUP VE HÜLYA AVŞAR Şimdi masanın üstünde yatan şablona baktığımızda, "Ki dünya bize o gözle bakıyor", "Bunlardan hiç bir şey olmaz" sonucu çıkar. O zaman nasıl oluyor da böyle bir durumda tenise ilgi bu kadar hızlı büyüyor? Ve geniş bir nüfusa yayılabiliyor? Bu sorulara sırasıyla cevap verirsek; 1. Tenis sporunun güzelliği. 2 . İstanbul Cup başta olmak üzere uluslararası turnuvalar 3. Hülya Avşar. 4. İpek Şenoğlu. 5. İstanbul Cup'la başlayan televizyondaki tenis yayınları. 6. İstanbul Cup'la artan 10 yaş turnuvalarındaki minik tenisçilerin sayısı. Ve tenis kulüplerinin çabası. Hülya Avşar'ın teniste dominant olduğu bir dönemde, 2005 yılı tenis turnuvalarına katılan 10 yaşındaki çocuk sayısı, 80-90 civarında. İstanbul Cup'ın ilk yılı ile birlikte bu sayı, 135-140'lara çıkıyor. Bu yıl 630-650'li sayılara sıçrıyor. Şimdi masada yatandan sorumlu olanlar ne başkan Azmi Kumova, ne ekibi, ne de tenis kulüpleri. Bunların hepsi Türk tenisini dünya standartlarına çıkartmak için özveri ile çalışıyorlar. Bunun sorumlusu, Türk tenisinin teknik sorumluları. Başta da Erhan Oral. Çünkü dünya tenisindeki eksikliklerini yanlış bilgilerle harmanlayıp, başkan dahil herkesi etkiliyorlar. Türk futbolunda Fatih Terim'i bir düşünün. 1990 yılında Piontek gelip, Fatih Terim'e hocalık yapmasaydı. Bugün Türk futbolunun, dünyaca tanınmış bir Fatih hocası olur muydu? Türk tenisi de Terim'ini böyle bulacak.
|