kapat
   
01 Ocak 2007 Pazartesi
 
SABAH Gazetesi
 
Servislerimiz
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Ulku Tamer @ SABAH
SMS:
UT yaz
boşluk bırak
mesajını yaz
4122'ye gönder
 

Önce "alaca çorba" sonra "nakışlı dolma"

Hamburgerciler sayesinde Tuğrul Şavkay'ı sık sık anar oldum. (Mehmet Barlas'ın, Murat Belge'nin ve elbette Doğan Hızlan'ın kulaklarını da boyuna çınlatıyorum.) Bizim evde annelerimizin, ninelerimizin yemek kültürü sürüp gidiyor gerçi, ama ağızlarına zeytinyağlı biber dolması bile koymamış gençlere "hünkarbeğendi" deyince "o da ne ola ki" gibilerden yüzümüze bakıyorlar.
Neler silinip süpürülmedi dünyamızdan; yemek kültürü mü kalacaktı?
Sadece Osmanlı mutfağı mı, papazyahnileri, uskumru dolmaları, çevgani mücverleri mi yok oluyor? Yöre mutfaklarının sunduğu tatlar yaşlıların anılarına kapanıp kalmadı mı?
Geçen hafta gittiğim Gaziantep'te bunu bir daha gördüm.


Güneydoğu denilince sadece lahmacun geliyor akla. (Lahmacun da aşağılayıcı bir söz olup çıktı neredeyse, İstanbul'un Anadolulular tarafından fethedilmesini simgeleyen bir deyim olarak yerleşti. Yeri gelmişken, İstanbul'da yaygın olan lahmacunun Gaziantep lahmacunuyla ilgisi olmayan bir garip kıymalı pide olduğunu da belirteyim.) Oysa bu bölgemizin mutfağı inanılmaz ölçüde zengindir.
Çocukluğumun Kavaklık sahrelerini (pikniklerini) hatırlıyorum. Eş-dost, konu-komşu, kadınlı-erkekli gidilecek pazar gezintisi için mutfaklara iki gün önceden girilir, akıl almayacak çeşitlilikte yemekler hazırlanırdı. Kavaklık'ta bir ağacın gölgesine yayılınca, mangallar çıkarılır, kolları sıvama sırası erkeklere gelirdi. Kebap yapmak onların işiydi. Kadınlar günün sultanları olurlardı. Evde ağzına et koymayan ben, ciğer kebaplarını, elma kebaplarını, yenidünya kebaplarını, armut kebaplarını, sarmısak kebaplarını ilk Kavaklık'ta, o cümbüş içinde yedim.


Gonca Tokuz'un Gaziantep ve Kilis Mutfak Kültürü (Gaziantep Üniversitesi Vakfı Yayınları) kitabı bu yörenin ne kadar zengin, ne kadar renkli olduğunu kanıtlayan bir yapıt. Adından da anlaşılacağı gibi, sadece "yemek tarifleri" içeren bir kitap değil. Bu kültürün özelliklerini irdeliyor, konuyla ilgili türkülere, manilere, şiirlere, bilmecelere yer veriyor, inançları, gelenekleri de anlatıyor.
İşte bazıları:
- Ramazandan bir ya da iki gün önce en güzel yemeklerin yapılmasına özen gösterilir. Yöre deyimiyle "him basılır". "Him" in sözcük anlamı "temel" dir... İyi him basılırsa, yani iyi temel atılırsa, Ramazan ayı oyunca acıkılmayacağına inanılır.
- Hamur ve köfte yapılırken, hamur ve köfte parçaları dışarıya sıçrarsa, o gün eve misafir geleceğine inanılır.
- Kışlık yiyecekler yerine kaldırılırken dua edilir. Tanrıdan gelecek yıl bu zamanlara sağlık içerisinde, tüm aile bireyleri ile çıkarması için dileklerde bulunulur.
- Kışlık zahireden yapılan ilk yemeklerin artıp dökülmemesine özen gösterilir. Aksi takdirde bolluk ve bereketin kaçacağına inanılır.
- Ocaktaki ateş ocak içinde söndürülmez. Ocağın sönmesi ailenin sönmesi anlamına geldiğinden, odunlar dışarı alınır, besmele çekildikten sonra söndürülür.
- Ocak başında çocuk dövülmez; dövülürse çocuğun "çalgın" yani çılgın olacağına, deli olacağına inanılır.
- Ocaktan alınan kül rastgele yere atılmaz. Ocak kutsal olduğundan kül de önemlidir. Aileye uğursuzluk getireceğine inanılır.
- Gelin hamamında gelin yıkandıktan sonra başına "şamşırak" denilen, aktarlarda hazır olarak satılan baharatlardan oluşan bir karışım dökülürse gelinin kocasının yanında "sitareli" olacağına, yani muhabbetinin çok olacağına inanılır.
- Sıcak su doğrudan yere dökülmez, o sırada yakınlarda bulunan meleklerin incinebileceğine inanılır.


Benim asıl ilgimi çeken bu bölümler oldu. Yemek tariflerini okumadım; o tam sayfalık renkli fotoğraflara, alaca çorbalara, nakışlı dolmalara uzun uzun bakarak nefis körlettim. Ne yalan söyleyeyim, sadece keme (bir tür mantar) tariflerini okudum. Antep'e baharda ilk gidişimde de bir keme kebabı yemeye kasem ettim.
Tarifler ise, benim gibi sahanda yumurta bile yapamayanlara değil, mutfakla haşır neşir olanlara yeni serüven kapıları aralıyor. Malhıtanın, zahterin, loğlazın ne olduğunu bilmeyenlere de kitabın sonundaki sözlük yardıma koşuyor. Malzemelerin çoğunu herhangi bir kentin marketlerinde bulabileceğinize göre, yemeklerin çoğunu da yapabilir, sofranıza yeni tadlar katabilirsiniz.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Bugün anayurdumdayım   / 25-12-2006
 Doğum gününüz kutlu olsun   / 18-12-2006
 Usta bir yönetmenin doğum gününde   / 11-12-2006
 'Hakkı Telif Bey'ler ne olacak?   / 04-12-2006
 Tiyatro bileeetiii... Bir lira!   / 27-11-2006
 Küçük keyifler ülkesine hoşgeldiniz   / 20-11-2006
 Müsaade ederseniz sizi özleyebilir miyim, Yeşilçam?   / 13-11-2006
 Nasreddin Hoca bir gün...   / 06-11-2006
 Kitap Sergisi'nden Kitap Fuarı'na   / 30-10-2006
 Bir sonraki bayram için düşler kurardık   / 23-10-2006
OKUR TEMSİLCİSİ
2007 beklentileri
10 bini aşkın email, 6 bin telefon,...
ÜLKÜ TAMER
Önce "alaca çorba" sonra "nakışlı dolma"
Hamburgerciler...
Fenerbahçelilik bir kültür
Fenerbahçelilik bir kültür
Sarı-lacivertli ekibin ve Milli Takım'ın vazgeçilmez kalecisi Rüştü;...
Panik yok, şampiyonuz!
Panik yok, şampiyonuz!
G.Saray'ın Hırvat savunmacısı Tomas, "İkinci yarı işimiz kolay değil.
'Cumhurbaşka-nının bir kadın olmasını isteriz'
Türkiye'nin başında bir kadın cumhurbaşkanı bulunmasını...
"Irak AB'den öncelikli oldu"
Saddam'ın idamını değerlendiren Başbakan Erdoğan, "Irak, Türkiye'nin...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Pazar Sabah | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu