| |
Sosyal demokrat değil muhafazakâr cumhuriyetçi...
Türk siyasetinin bir türlü yerli yerine oturtulamayan kavramları arasında "Sağ" ve "Sol" da var. Herkes kendine göre siyasi yelpazede hangi partilerin sağda, hangilerinin solda olduğuna dair listeler yapar. Ama teori ile bu partilerin pratikleri birbirine uymaz. Bunun üzerine birileri de sağ ve sol yerine "İlerici" ve "Gerici" diye yelpazeyi yeniden yapılandırmaya çalışırlar. Teoride, yoksulların, emekçilerin, varoşlarda yaşayanların sol partilere oy vermeleri gerekir. Ama bizde kendilerini solda sunan partiler, varlıklı kent merkezlerinden ve yoğunlukla bürokrasinin bulunduğu semtlerden oy alırlar. Yine teoriye göre ilerici olanların statükoya karşı konumda bulunmaları gerekir. Ama bizim ilerici partilerimiz, statükonun bekçileri olarak değişimin karşısındaki güçler olmayı yeğ tutarlar. Bu kafa karıştırıcı tablonun güncel gerçeklere yansıması ise, evrensel siyasi kavramların karmaşaya konu olmasına dayanıyor.
NE SOSYAL NE DEMOKRAT Örneğin CHP bu değerlendirmelere göre hem "Sosyal Demokrat" (Yani solda), hem de "İlerici" bir parti. Bu tabloda hep, eski Demir Perde'de anlatılan bir öykü akla geliyor. Sovyet Bloku ülkeleri "Ortak Pazar"a karşı "Komünist Ortak Pazar"ı (COMECON) kurmuş ve tüm ülkelerin ekonomik kararları, COMECON Genel Sekreteri'nin onayına bağlanmıştı. Bu dönemde Çekoslovakya'nın bir "Deniz Ticaret Bakanlığı" kurma kararı da, doğal olarak COMECON'un onayına sunulur. Bu durumu değerlendiren COMECON Genel Sekreteri'nden Çekoslovakya'ya şu mesaj gelir: - Çekoslovakya' nın denizi olmadığı için, Deniz Ticaret Bakanlığı kurmanız uygun görülmemiştir. Bunun üzerine Çekoslovakya da COMECON'a şu cevabi görüşü iletir: - Ama Sovyetler Birliği'nde Adalet Bakanlığı, Bulgaristan'da da Kültür Bakanlığı var. Türk sosyal demokratlarını en fazla etkileyen Alman ve Fransız sosyal demokratlığı ile Fabiancılık'tan bugüne İngiliz İşçi Partisi ideolojisi içinde yansıyan İngiliz sosyal demokratlığının, bugünkü CHP'nin sosyal demokratlığı ile hangi açılardan aynı titreşim katsayısını yakalayabilecekleri, herhalde artık tartışılmalıdır. Zaman zaman Bonapartizm benzeri bir militarist söylemle siyaset ve toplum ilişkilerine yaklaşan, seçilmişlere karşı atanmışların yanında yer almayı siyasi erdem sayan, "Rejim tehlikede" ve "Laiklik elden gidiyor" sloganları ile ülkenin kronik sorunlarının tartışılmasını zararlı bulan bir sosyal demokrat anlayış, acaba hangi "Sol"u ve hangi "İlericilik"i temsil edebilir? Bugün iktidarda kendini "Muhafazakar Demokrat" olarak ilan etmiş bir parti var. Aslında bu partinin de çağdaş muhafazakarlık ve demokratlıkla çelişkileri oldukça fazla.
MUHAFAZAKÂR PARTİ İktidardaki AK Parti'ye karşı en gerçekçi ve en demokrat muhalefet ise, açıkçası AB'den geliyor. Bu partinin muhafazakar dürtülerle hazırladığı yasalardaki düşünce özgürlüğünü kısıtlayan maddeler konusunda, ancak AB'nin muhalefeti etkili oluyor. Bu partinin statüko ile gerginlik yaratmamak için çözüm aramaktan kaçındığı iç ve dış politika meselelerinde, ancak AB'den gelen uyarılar bir hareket alanı yaratıyor. CHP bugün AB'ye karşı bir nevi "Yabancı düşmanlığı" şeklinde açıkladığı tutum yerine, AB kriterlerinin Türkiye'deki statükonun yansımalarına getirdiği eleştirilerin benzerlerini seslendirse, ülkede siyasetin şekli de, içeriği de değişirdi. Açıkçası, bu tablo içinde CHP'nin "Artık biz Sosyal Demokrat falan değiliz. Biz Muhafazakar Cumhuriyetçiyiz" demesi daha gerçekçi olacaktır. Eğer görev süresinin bitiminde, Genel Başkan Baykal'ın davetine uyarak Cumhurbaşkanı Sezer de CHP'ye katılırsa, bu partinin kimliği "Muhafazakar Cumhuriyetçi" şekline daha da kolay dönüşecektir. Tabii Sayın Sezer'in de Kemal Derviş'in akıbetine uğramamasına herhalde dikkat edilecektir.
|