|
|
|
|
|
Hesabı Orhan Pamuk ödedi
|
|
Prinsen, Stockholm'ün en "geleneksel" lokantalarından biri. Kentteki yemek gustosu henüz "taş devri" ndeyken, yani 1990'ların ortalarına kadar İtalyan ve Çin lokantası sayısı bile belliyken, buraya arada sırada gelirdik. Kürt yazar Mehmed Uzun, Demir Özlü, Turhan Kayaoğlu ile birlikte. Pamuk kapıdan girerken "Aaa ben buraya Mehmed Uzun'la gelmiştim, ne iyi ettik de buraya geldik" diyor. Orhan Pamuk'la Prinsen'de akşam yemeğindeyiz. Küçük bir grup. Kızı Rüya, eski eşi Aylin, ağabeyi Şevket, yeğeni Zeynep, kuzeni Selim, çevirmeni Maureen Freely ve "bir kısım" gazeteci: Hasan Cemal, Yasemin Çongar, Ferhat Boratav, Okay Gönensin, İsmet Berkan ve ben. Bu "özel" kutlamayı çok istedi. Yakınları ve onun "macerasını" önyargısız, yapılması gerektiği gibi izleyen gazetecileri çevresine toplamak ve duygularını rahatça paylaşmaktı amacı.
ÖRTÜYÜ
HATIRA OLARAK ALDIM Gece biraz karışık başladı. Prinsen küçük bir lokanta. Bu anları fotoğraflarla belgelemek istedik ama başgarson barda 12 kişinin toplanmasına izin vermedi. Burada Nobel de alsanız kural kuraldır. Bunun üzerine lokantanın dışına çıktık Toplu "Stockholm hatırası" çektirdik. Birkaç poz da Arzu Ceylan da içerde çekmeyi başardı. Ravioli popülerdi başlangıç olarak. Ardından Pinot Noir eşliğinde balık ve ete geçildi. Pamuk, Chablis eşliğinde pisiye akraba olan bir Baltık balığının tadını çıkardı, keyifle. Sağına sevgili arkadaşı Maureen'i oturttu, soluna Yasemin'i. "Siz de karşıma geçin" dedi benimle Hasan Cemal'e. Kızları masanın ucuna oturttuk belki sıkılırlar diye. Sonuç da öyle oldu: Kızlar Okay'ın tabiriyle bu "geyikten" fena halde sıkılıp bir süre sonra kentin cıvıltılı kalabalığına karışıp gittiler. Neler mi konuştuk? Artık iyice rahatlamış, keyfinin doruğunda bir Orhan Pamuk'la neler konuşulursa onları. Eski günleri andık. Çekilen çileleri. Yaşar Kemal ve Mehmed Uzun'dan sevgiyle söz ettik. Bir ara Hasan Cemal'in deyişiyle "ortalığı iyice budadık". Kirli çamaşırları ortaya döktük. Türkiye denilen o büyük ve şaşırtıcı, bazen korkutucu ama her zaman aşkla bağlı olduğumuz ülkeyi ve geleceğini konuştuk. Bol bol da güldük. Bu arada Hasan Cemal, Orhan Pamuk'un ne kadar güzel taklit yaptığını keşfetti. Doğruydu. Keyifli olduğunda Orhan'ı kimseler tutamaz. Yaptığımız gürültü ve attığımız kahkahalarla lokanta inledi. Avrupa sesimizi duydu diyebiliriz. Lokanta müşterileri, o alçakgönüllü ve utangaç İsveçliler el salladılar masanın yanından geçerken. "Yarın ödül konuşmanı merakla bekliyoruz" diyerek. Başgarson hesabı keserken bir yerlerden bulduğu kitapları da imzalattı. Hasan Cemal çok içten bir kapanış konuşması yaptı. Biz de ona düşüncelerimizi kısaca da olsa anlattık. "Yolun açık olsun" dedik. Hesabı "sevdiğim sizlerle birlikte olduğum için mutluluğumu kabul edin" diyerek bizzat Orhan Pamuk ödedi. Gece boyunca konuşurken kalemle önündeki kağıt örtüye çiziktirmiş durmuştu. O kağıt örtü şimdi bende saklı. Üzerinde portreler var. Pamuk'un kahramanları.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|