kapat
   
SABAH Gazetesi
 
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Bir İstanbul masalı
Bir İstanbul masalı

Eski İstanbul'un çok güzel ve görkemli olduğu aslında bir efsane. Osmanlı İstanbulu'nun yoksul, harap ve çorak olduğunu söylemek ve kanıtlamak mümkün.

Tarihine karşı bir türlü sakinleşemeyen toplumların başında geliyoruz. Tarih, özellikle de 'tarihimiz', çoğu insanımız için bugünün kötülüklerinden arınma alanı. 'Şanlı geçmişimiz', bugün içinde yaşadığımız memnuniyetsizliklerimizden kurtulma ve böylece ferahlama yeri, bir cins sığınak. Ama bu 'şanlı geçmiş', çoğu zaman uydurma ve mitolojik. Çoğu unsuru itibariyle gerçeklere denk düşmüyor. Ama biz bilimsel tarihi değil, efsane tarihi sevdiğimiz için, bu mitolojik kurgularla ters düşen olguları ortaya çıkartanları sevmeyiz ve onları her tür kötü sıfatla 'cezalandırırız'.

OSMANLI İSTANBULU ÇORAKTI
Gözü kapalı inanılan efsanelerden biri de, eski İstanbul'un bugünkünden çok daha güzel ve görkemli olduğuna dair olanıdır. Murat Bardakçı, Hürriyet'in pazar ekinde 'Eski İstanbul hiç de yeşil değildi, üstelik haraptı' başlıklı bir yazı yayınladı, çok da iyi etti. Bu yazısında Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından yayınlanan Konstantiniye'den İstanbul'a adlı albümü tanıtırken, 19. yüzyıl İstanbulu'nun ne kadar çorak ve harap bir kent olduğunu belirtti. Murat Bardakçı'nın 19. yüzyıla ilişkin olarak fotoğraflarla desteklediği bu yargısını, ta Bizans'a kadar geri götürmek ve Osmanlı İstanbulu'nun tarihinin tümünün de bir harabiyet, yoksulluk ve yoksunluk süreci olduğunu söylemek ve kanıtlamak mümkündür. Kastilya kralı tarafından Timur'a elçi olarak gönderilen Clavijo, 1402 yılında geldiği Bizans İstanbulu'nu tasvir ederken, harap kale ve kiliselerden, virane evlerden söz etmekte ama esas olarak kent alanının çok büyük bir bölümünün bostanlar ve meralarla kaplı olduğunu vurgulamaktadır. Yani Bizans İstanbulu son demlerinde, ortasında koyun otlatılan büyük bir köye dönüşmüş durumdadır. Fetihten sonra kent birçok yeni yapıya kavuşmasına rağmen, bu kırsal ve köysel görünümünden kurtulamayacaktır. Herkes evinde hayvan beslemekte, bostanlar şehrin büyük bölümünü işgal etmektedir, bugünkü yer adlarının bazılarının da işaret ettiği gibi (Vaniköy, Arnavutköy, Bakırköy, Çengelköy gibi) sur içi alanın hemen etrafı köylerle çevrelenmiştir. Nüfusun büyük bölümünün sıkışık bir şekilde yerleştiği asıl İstanbul'da hiçbir yeşillik olmadığı gibi, büyük bir düzensizlik ve haraplık bulunmaktadır.

YANGIN BELASI
1690'larda İstanbul'a gelen Hollandalı Cornelius le Bruyn, Reyzendoor den Levant (Doğu'ya Seyahat, Delft, 1698) adlı kitabında, İstanbul sokaklarını 'dar, gayrı muntazam ve eşitsiz' olarak betimledikten sonra, bu sokakların nadir birkaçının taş döşeli olduğunu ancak bu döşemelerin çok kötü yapıldığını ve sokakların çoğunda hiç taş olmadığını bildirmektedir. Bunun sonucu, İstanbul'a gelen bütün seyyahların eksiksiz teşhis ettiklerine göre, yağmur yağdığında yollar çamur deryasına dönmektedir. Üstelik herkes çöpünü buralara atmakta, çirkefler (kirli ve yağlı su) pencereden doğrudan sokağa boca edilmektedir. Böylece pislikler birikerek 'yolları yürünemez' hale getirmektedirler. Birçok seyyahın işaret ettiği diğer bir nokta, yolların, kentin doğal topografyasında hiçbir düzeltmeye gitmeden yapılmış olmasıdır. Bu yüzden kent çok sayıda engebeli yokuşla doludur. İtalyan seyyah Pietro della Valle'nin bildirdiğine göre, bir tek Bizans'ın Meze Caddesi'nin devamı olan Divanyolu kullanılabilir, diğer sokaklar 'sıkışık, karanlık, derin ve adeta haydutların pusu kurdukları yerlere benzerler'. Bunun yanı sıra mezarlıkların mahallelerle iç içe olması da kente çok kasvetli bir hava vermektedir. Kamusal binaların bir kısmı hariç, kent tamamen ahşap binalarla kaplıdır. Bunlar çoğunlukları itibariyle dar ve basık, küçücük evlerdir, kötü malzeme ve kötü işçilikle yapılmışlardır. Üstelik kenti ikide bir yalayıp yutan yangınlara kolayca av olmaktadırlar. Örneğin 1660'ta Ayazma Kapı'da başlayan yangın, Beyazıt ve Fatih'e yayılarak, Bedesten, Mahmutpaşa, Tahtakale ile Yeniçeri kışlalarını ve Kumkapı ile Samatya arasındaki mahalleleri silip süpürmüştür. Bilanço ağırdır. 4 bin ölü, 28 bin ev, 300 konak, 100 han yanmıştır. İstanbul'un üzerine sürekli inen yangın belası Batı'nın da büyük ilgi kaynağıdır. Fransa'nın yarı resmi gazetesi olan Gazete'in 1700-1709 arasında yayınlanan 125 sayısından sekizinde İstanbul'dan gelen haberler yer almakta ve bunlardan üçü yangınlara ilişkin olmaktadır. İşte bu sıklıktaki yangınlar, kenti tam bir harabeye çevirmekte, şehir içinde çok miktarda çürük diş misali harap alan bırakmaktadır. Bu önlenemeyen yangınlar, insanların evlerine özen göstermelerini engellediği gibi, yangın sonrasında evler yeniden yapılırken sokakların biçimi de değişmektedir, çünkü İstanbul'un bir planı yoktur. Bunun sonucu, kent, bütün seyyahların sözünü ettiği eğri büğrü ve çirkin sokaklarla kaplanmaktadır. Şehir halkının maltızla ve odunla ısınıyor olması, bütün ağaçların talan edilmesine yol açmaktadır. Bu talan öyle bir boyuttadır ki, İstanbul'un ağaçları bitirildikten sonra Karadeniz ve Marmara kıyılarının da ormanları tükenme noktasına getirilmiştir. Kentte doğrudan padişahın mülkü olan 'has bahçeler' ile zadegan koruları dışında yeşil alana rastlamak mümkün değildir. Ayrıca Osmanlı İstanbul'u meydanı olmayan bir kenttir, bu da onun kargacık burgacık görünümünü daha da artırmaktadır. Şehir eğer güzelleştiyse, bu Osmanlı döneminden sonra olmuştur.

Mehmet ALİ KILIÇBAY

DİĞER GÜNCEL HABERLERİ
 'İhbarlarımız dikkate alınsaydı, bebeği kurtarabilirdik'
 '200 kişilik bir çete'
 Korkutan kadın
 İngiliz medyası çalışkan okura 100 sterlin verecek
 Abu Dabi Sultanı: 'Kalbimi fethettiniz'
 'Milli takım gibiyiz genç ve hevesli'
 Romantik bi şey çalın!
 Soğuktan geldi ve soğuğa gitti
 Mağdurlar da site kurdu
 Lüksün sınırı yok
 Sultanlarla halk buluşması
 Bir işkence haritamız olacak...
 Yalnız bir şampiyon
 Hayatı depremler kadar bilinmezlerle dolu
 Şampanya seven ayakkabı
 Kasparov Türkiye'ye geldi!
 Nokta dergisi geri döndü
 'Hiçbir değer yargısı olmayan ve şiddeti kendine hak gören...
 Katil doğulur mu, olunur mu?
    Pazar Sabah Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Mekik yok dans var
Shaun Thomas'ı ilk gördüğümde...
GÜLSE BİRSEL
Deneme, yanılma!
Biz Türklerde 'bize bir şey olmaz'...
ÖNCEL ÖZİÇER
Cem Yılmaz'ın filmi 10 numara!
Cuma günü benim kanlı...
EMRE AKÖZ
Haydi eller havaya!
90'lı yıllarda hayatımıza Televole...
KAZIM KANAT
Sefertası ile işe gelen başbakan!..
Uçağın en arka...
ERDAL ŞAFAK
Korkutan kadın
Demokratlar'ın seçim zaferinden sonra...
Toyota'nın arazi geleneğini bozmuyor
Toyota'nın arazi geleneğini bozmuyor
Prado, arazi özellikleriyle Almanların son dönemde ürettiği konforlu...
Yarasa kanatlı uçak
Yarasa kanatlı uçak
Uçakların iniş ve kalkışlarda çıkardığı gürültü, yarasa kanatlı yeni...
İnsan tekeşli mi, çokeşli mi?
Çokeşlilik çapkınların kılıfı mı, yoksa tekeşlilik insanın doğasına...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.