Boykot...
Fransa'yı tehdit ediyoruz. Stratejimiz bu.
Tehdit sökmezse? Yani, "soykırım yoktur diyeni içeri tıkarım" yasasını geçirirlerse?
O zaman stratejimizin ikinci aşaması devreye girecek. Boykot... Mallarını almayacağız falan.
Sonra? Üzerinde uzun uzun düşünüp, ölçüp biçerek, tartarak belirlediğimiz stratejimiz buraya kadar maalesef. Sonrası yok.
Neden yok? Her "soykırım" diyene, "biz de senin malını almıyoruz kardeşim" diyeceksek, sırada 55 ülke daha var da... Ondan.
İtalya, Rusya, Kanada, Yunanistan, Arjantin, Almanya'nın eyaletleri, Slovakya, Avustralya, İsveç, ABD'nin eyaletleri, Uruguay, İsviçre, Belçika, Polonya, Lübnan, Litvanya, Venezuela, Galler, Vatikan, Kıbrıs Rum Kesimi, Hollanda... Hepsi soykırımı tanıyor. Yakında onlar da, "soykırım yoktur diyeni içeri tıkarım" yasasını geçirecek. Ki, İsviçre geçirdi zaten. Ne yapacağız?
Çin mallarıyla idare etmemiz mümkün mü?
Ya da şöyle soralım... Çin'in tanımayacağını mı sanıyorsunuz?
Farzedelim otomobil... Fransız, Fransız otomobilini Paris'te üretmiyor ki... Bursa'da üretiyor. Patronu boşverdik diyelim. Ne diyeceğiz, Fransız otomobilini üretip evine ekmek götüren Türk işçisine? Bu nasıl strateji?
Dikkat ediyorsanız, bol bol strateji kelimesi kullanıyorum... Son günleri olduğu için bol bol kullanıyorum... Çünkü eğer, Fransız ürünlerini boykot edeceksek, strateji kelimesini de kullanmamamız lazım. Malum, o da Fransızca kökenli. Başımıza böyle bir durum gelebileceğini hiç hesap etmediğimiz için, zahmet edip, strateji kelimesi yerine, Türkçe bir kelime düşünmemişiz hiç. Her işimizde olduğu gibi, ithal edip, kullanmışız kolay yollu.
Zaten zurnanın zırt dediği yer de burası.
"İthalat manyağı olduk, yerli üretmezsek, yerli sanayiyi kollamazsak, ulusal onurumuzu korumamız imkansız" diye bas bas bağırdığımız için, "faşist" bile ilan edildik bazı arkadaşlar tarafından.
E bakıyoruz... Dil bile ithal. Sen neyin boykotunu yapacaksın? I ask you...
|