kapat
   
08 Ekim 2006 Pazar
 
SABAH Gazetesi
 
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Asli Aydintasbas @ SABAH
SMS:
ASA yaz
boşluk bırak
mesajını yaz
4122'ye gönder
 

"Laura'ya söyle yemeğe beklemesin"

Önce bir sahne: Oval Ofis'te ABD Başkanı George Bush ve Başbakan Tayyip Erdoğan arasındaki toplantı, yaklaşık 50 dakikadır devam ediyor. Bir anda odaya, Bush'un özel kalemi giriyor ve hafif bir hamleyle işaret eder gibi yapıyor. Odadaki herkes için bunun anlamı net: Başkan'ın zamanı doldu, kalkma zamanı. Bush, tam o anda, daha sonra Türk gazetelerine de yansıyan bir el hareketiyle özel kalemi odadan kışkışlıyor. Birkaç saniye sonra da, hemen yanı başında duran ahizeyi kaldırıp karşıdakine "Tell Laura, this is going to be another half hour" yani "Laura'ya söyle yarım saat daha sürecek" gibisinden bir şey söylüyor. Ardından odadakilerin duyacağı biçimde "Çünkü bu Laura'dan daha önemli" diyor. Ancak söyler söylemez, Amerikan kamuoyunda Ronald Reagan'dan bu yana karısına en düşkün lider olarak anılan adam, ciddi bir gaf yaptığını anlayarak düzeltmeye çalışıyor "Yani siz Laura'dan daha önemlisiniz demek istemedim. Ancak bu toplantı Laura'yla daha sonra katılacağım toplantıdan daha önemli" diyor. Ve böylece Erdoğan ve Bush, Darfur'dan İran'a kadar farklı coğrafyaların ele alındığı "stratejik ufuk turu"nu yarım saat daha uzatıyor.
Yukarıdaki kareyi neden aktardım? Çünkü bana Bush-Erdoğan görüşmesini yorumlayan Amerikalı yetkili bu sahneyi önemsediği, bunu görüşmenin kimyasıyla ilgili önemli bir veri kabul ettiği için.
Yine de olayı biraz daha derin analiz etmek gerek. Pazartesi gününden beri Beyaz Saray'da geçen 100 dakikayla ilgili sayısız detay ve yorum var ortada. Benim asıl merak ettiğim, Amerikan tarafının görüşmeyi nasıl değerlendirdiği, onların da bizler gibi "Dostum demiş, demek ki seviyoo" ya da "PKK demedi, demek ki PKK'yı fena yapacak" gibisinden düşüncelere kapılıp kapılmadığı. İşte uzunca bir telefon trafiğinden sonra, Washington cephesinden topladığım izlenimler söyle:
* Amerikalılar "Görüşme iyi, gerçekten neşeli ve samimi geçti" diyorlar. "Hele de geçen yılkine kıyasla." Geçen yıl da her şey nezaket çerçevesinde ilerlemiş, ancak Bush, "Söyle arkadaşın Beşar'a..." diye başlayan cümle ve paragraflarla AK Parti'nin Suriye açılımından memnun olmadığını iyice belli etmişti.
* Bu yılki toplantı tam bir ufuk turu. Masada ciddi bir al-ver, kuvvetli bir pazarlık yok. "İran'ın nükleer programı ne kadar kötü", "Darfur'daki insanlara yazık değil mi" gibisinden bolcana dertleşme.
* Bush, İran'dan yakınırken, Başbakan Erdoğan'ın "Neden onlarla doğrudan oturup konuşmuyorsunuz" sözü, neyse ki Amerikan tarafında "İran'dan mesaj getirdi" ya da "İran'ın sözcülüğünü yapıyor" gibi algılanmamış. Bush, Erdoğan'ın "Ahmedinecad'la doğrudan konuşun" önerisini, naif ama samimi bulup şu yanıtı vermiş "Ben de bu işin diplomatik yollarla çözülmesini istiyorum. Ama onlarla konuşmam. Gerçekten nükleer programı durdurma niyetleri olduğunu bilsem konuşurum ama maalesef öyle bir niyetleri yok."
* Bush'un Oval Ofis'te gazeteciler önünde yaptığı konuşmada PKK'nın adını anmaması, tamamen unutkanlık. Başbakan'ın "Terör örgütünün adını anmayarak terörü lanetliyor" şeklindeki iyi niyetli yorumuna karşın, aslında içerde böyle bir şey konuşulmamış. Zaten Bush da geçmişte hem El Kaide hem de PKK'nın adını bolcana telaffuz etmiş, bizim diplomatlarımızın ısrarıyla PKK'nın adı geçen aylarda tamamlanan Stratejik Vizyon Belgesi'ne girmiş.
* ABD elçisi Ross Wilson'un toplantı sonrasında ettiği "kakofoni" lafı, Washington'da bazı çevreleri rahatsız etmiş. Wilson geçmişte Hamas ziyareti konusunda sessiz kalarak Kongre ve Musevi lobisinin hışmını üzerine çekmişti. Bu kez aynı çevreler, Wilson'un Türk gazetecilere Türk demokrasisini överken aşırıya gittiği ve (tam metnine baktığınızda o kadar vahim olmasa da kamuoyunda farklı algılanan) "kakofoni" sözlerinin AK Parti'ye doğrudan destek olduğu görüşünde.
* Bu gezinin iyi geçtiğine tereddüt yok. ABD tarafı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt'a da aynı ölçüde sıcak ve şaşalı bir "hoş geldin"e hazırlanıyor. Bir Amerikalı yetkili şöyle anlatıyor: "Artık Türk-Amerikan dostluğunun eskisi gibi değil, 'inişli-çıkışlı' (up anda down) olacağı gerçeğini kabul ettik. Bu gezi "up" (çıkış) noktalardan biriydi."

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Bu durumu nasıl yönetmeli?   / 03-10-2006
 Herkesin sorusu: Neler oluyor?   / 01-10-2006
 Bol mesajlı sıkışık hafta   / 28-09-2006
 Başbuğ ne dedi?   / 26-09-2006
 301 değişmez   / 21-09-2006
 Washington vize yeri mi?   / 19-09-2006
 Tanıdığım Oriana Fallaci...   / 17-09-2006
 DTP çağrısının anlamı   / 14-09-2006
 Söğüt'te neler oldu?   / 12-09-2006
 PKK oyununa gelmemek   / 10-09-2006
MUHARREM SARIKAYA
25 yaşın engeli...
Milletvekili seçilme yaşını 30'dan,...
ASLI AYDINTAŞBAŞ
"Laura'ya söyle yemeğe beklemesin"
Önce bir sahne: Oval...
YAVUZ DONAT
Arka plan
Bir siyasi partinin genel başkanı, durduk...
'Kocamın sevgilisi oğlumu taciz etti'
Filiz E. 6 yaşındaki oğlunu, kocasının Ukraynalı sevgilisinin taciz...
Çocukları yarı çıplak çekmiş
Çocuk pornosu suçuyla tutuklanan Kanadalı öğretmenin, küçük bir erkek...
Arnavutluk'a ihmal eleştirisi
Arnavutluk'a ihmal eleştirisi
Bakan Yıldırım, THY uçağının kaçırılmasında Arnavutluk'un ihmali...
İstanbul'da bir polisli çete daha
İstanbul'da bir polisli çete daha
İstanbul'da aralarında üç polisin de bulunduğu altı kişilik bir...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Pazar Sabah | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu