kapat
   
SABAH Gazetesi
 
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Erdal Safak @ SABAH
SMS:
4122-ES MESAJ
 

Umudun acılı sesi: Feyruz

Sezen Aksu "Kıskanır rengini baharda yeşiller, sevda büyüsü gibisin sen Firuze. Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu," dediği 20 yıllık şarkısında sanki ondan esinlenmiş. O kim mi? Feyruz... Yani, Firuze

Birleşmiş Milletler Barış Gücü'ne omuz vermek için yakında Lübnan'a gidecek olan askerlerimiz, Ortadoğu'nun her açıdan olağanüstü güzel ama o kadar da kadersiz bu ülkesinde kulaklarına bildikleri ezgiler çalındığında irkilmesinler. Örneğin Türkiye'de Ajda Pekkan'dan dinleyip sevdikleri Sana Neler Edeceğim'in Arapça versiyonunu duyduklarında... Ya da Ferdi Özbeğen'in Bir Düşmeye Gör'ü, Ebru Gündeş'in Tanrı Misafiri, Neşe Karaböcek'in Kısmet'i, Semiha Yankı'nın Tatlı Cadı'sı, Deniz Seki'nin Böyle Gelmiş Böyle Geçer'i kulaklarına çalındığında... Çünkü duydukları ezgiler aslında o şarkıların özgün biçimleri. Bizimkiler abartıp üstüne -malum kişilere- Türkçe söz yazdırdılar ve yutturdular. Ya da yutturduklarını sandılar. Hem de çoğu kez beş kuruş telif hakkı ödemeden. Ve bu saydıklarımızın ve de Türkçe'ye uyarlanmışuyarlanmamış bin 500'ü aşkın parçanın asıl sahibi olan o sese iyi kulak versinler. Çünkü o dünyanın en güzel seslerinden biri. O, Feyruz. Yani, Firuze. Lübnan'ın divası, Magrip'ten Maşrık'a tüm Arap âleminin ilahesi... Ve de -henüz hiç gelmediği- Türkiye'de inanmayacaksınız, ama 100 binlerle ifade edilebilecek kadar geniş hayran kitlesine sahip olan kutup yıldızı...

SESİ ÇIĞLIK ETKİSİ YARATTI
O, sesi anlatmaya sıfat yoksulu Türkçe bir yana, dünyanın en zengin, okyanuslar kadar derin dillerinden Arapça bile yetersiz kalıyor. O, son 30 yılda, üç kez yerle bir olan Lübnan'da yıkıntılar altında can veren binlerce kişinin son çığlığı. O uzun (17 yıl) ve korkunç (200 bin kurban aldı) iç savaşın kan gölünde çırpınanların can simidi. O, tüm bu yıkımlarda analarını-babalarını yitiren çocukların korkularını ve yapayalnızlıklarını tül gibi saran bir melek. O, insanlıktan çıkmış insanları sesiyle durduran, hayaletlerin, hortlakların bile sığınacak yer aradıkları o vahşet döneminin Beyrut'unda, tek başına savaşa, her mezhepten, her etnik kökenden -tepeden tırnağa silahlı- milislere ve de ölüme meydan okuyan müthiş bir cesaret simgesi. O, sadece Lübnanlılar'ın değil, Filistinliler'in de geleceğe umutla, inançla sarılmalarını sağlayan bir kement. Iraklılar'ın da Sudanlılar'ın da Somalililer'in de. Hatta -inanmayacaksınız ama- İsrailliler'in de! O Beyrut, o Kudüs, o Gazze, o Bağdat, o Cezayir, o Darfur... Ve -babası Mardinli olduğu için- o biraz da bizden biri. Kısacası o, dallarında dünyanın tüm kuşlarının yuva yaptığı, gölgesinde tüm ulusların dinlendiği bir ulu Lübnan sediri.

DÖNÜŞÜ UMUT OLDU
Tarih: 1994 Eylül'ü... 13 Nisan 1975'te başlayıp 21 Ekim 1991'deki ateşkesle noktalanan, Lübnan'ın toplumsal cinnet geçirdiği 17 yıllık iç savaşın üstünden neredeyse üç yıl geçmiş. Silahların sustuğu, ölülerin gömüldüğü ama onulmaz yaraların kanamaya devam ettiği üç yıl. Her evden ağıtların yükseldiği, kurumuş göz pınarlarından yaş yerine kan geldiği, dinsel ve etnik gruplar arasındaki husumetin iç savaş dönemindeki kadar yoğun olduğu o günlerde Lübnan -nice zamandır beklediği- bir haberle çalkalandı: Feyruz dönüyor. Hayır, yurduna değil -çünkü iç savaş boyunca Lübnan'dan kaçan hali vakti yerinde yüzbinlerce yurttaşının aksine o evine kapandı- sahnelere dönüyor. Beyrut'ta Şehitler Meydanı'nda halka ücretsiz konser verecek. Çevresinde delik-deşik olmuş binaların çatılarında hâlâ roketatarlı milislerin mevzilendiği, pencerelerden otomatik makineli tüfeklerle donatılmış iç savaş artıklarının gölgelerinin yansıdığı, ama yine de herkesin mutlu günlerinden bir anısını gizlediği Şehitler Meydanı'nda... 50 bin kişi koştu alana. Beyrut'un tüm semtlerinden, Güney Dağı'ndan, anti-Lübnan Dağı'ndan... 50 bin kişi akın etti alana. Şii, Sünni, Maruni, Dürzi, Ermeni, Yunan. Kısaca Lübnan'ın 17 etnik ve dini grubunun 17'sinden de. Ve o sahneye çıktı. Daha dün ayrılmışcasına. 17 korkunç yılı bir çırpıda silerek. Aşkı anlattı şarkılarında, barışı, ama hepsinden önemlisi Lübnan'ı. 5 bin yıllık uygarlık beşiği Lübnan'ı. Tatlı, güzel, gelenin vurulup ayrılamadığı, 24 saat kutsal bir sarhoşluk yaşadığı Lübnan'ı. Kısacası yeryüzü cenneti Lübnan'ı. Ne bir el-kol işareti, ne seyirciye hitaben bir kelâm. Acı yüklü bir canlı anıt gibi sadece şarkı okudu. İçini nağmelerle döktü. Meydandan sessiz çığlıkların ve bastırılan hıçkırıkların yükseldiği dört saat sonra 50 bin kişi huşuyla evlerine dönerken, hepsi de aynı şeyi düşünüyordu: "Lübnan'a barış bu gece geldi. Lübnan, üstüne çöken lanetten bu gece kurtuldu." Hayranlarının her yılını ezbere bildikleri 71 yıllık yaşamını özetleyelim. Feyruz, 21 Kasım 1935'te Kuzey Lübnan'daki Cebel Alarz'ın Ddayeh Köyü'nde dünyaya geldi. Gerçek adı Nuhad Haddad'dı. Babası Vadi Haddad (aslında adı 'w' ile yazılıyor, ama ne me lazım; başımıza durduk yerde dert açmayalım) yukarıda belirttiğimiz gibi, Mardin'den Lübnan'a göç etmiş bir Süryani'ydi. Lisa El- Bustani ise Yunan Ortodoks kilisesine bağlı bir Maruni ailesinin kızı. Çok yoksullardı. Beyrut'a göç ettiler. Başkentin varoşlarından Zukak'ta mutfağını komşularıyla ortaklaşa kullandıkları bir eve... Daha doğrusu, bir aile pansiyonunun tek odasına. Baba matbaa dizgicisi (artık yok olan bir meslek) olarak çalışıp kalabalık (altı kişilik) ailesine bakmak için çırpınıyordu. Ama aydın biriydi; çocuklarının okuması için boğazından kesti. Feyruz, daha parmak kadar çocukken müziğe merak sardı. Ama, dedik ya; ailesi o kadar yoksuldu ki bir radyo almak, onlar için bir uçağa sahip olmak kadar uzak bir hayaldi. Feyruz, kardeşlerine bakarken, bir yandan da kulağını duvara yapıştırıp komşunun radyosundan yükselen şarkıları belleğine kazıyordu. Ama bir gün bir mucize oldu, okulun yıl sonu şenliğinde koroda şarkı söylerken, akranlarının hepsini bastıran sesi birinin dikkatini çekti. O biri, kompozitör Muhammed Fleyfel'di. Yıl 1947. Feyruz'u elinden tuttuğu gibi Beyrut Konservatuvarı'na götürdü. Genç kız kısa sürede konservatuvar korosuna girdi. O koronun konserlerinden birinde, 'Yıldız avcısı' diye ünlenen Lübnan Radyosu Müdürü, söz yazarı ve besteci Halim El-Rumi'yi yerinden zıplattı. "Allah'ım bu kadar güzel, bu kadar büyüleyici bir ses olabilir mi?" diye tekrarlayıp duruyordu. Konser sonrası hemen Beyrut Radyosu'nun kadrolu sanatçısı yaptı. Ona sahne adı Feyruz'u veren de o oldu. İlk şarkılarını besteleyen de. Halim El-Rumi, Feyruz'u Beyrut Radyosu'na almakla kalmadı; genç kuşağın en yetenekli bestecilerinden Assi El-Ruhbani ile tanıştırdı. Assi, kardeşi Mansur'la birlikte Lübnan müziğini Mısır'ın etkisinden kurtarmak iddiasıyla kolları sıvamıştı. İyi bir grup oldular. Müzik arkadaşlığı hayat arkadaşlığına dönüştü: 19 yaşındaki Feyruz ile Assi El-Ruhbani, 1954'te evlendi. Sonuna kadar da mutlu oldular. Assi'nin 1986'da ölümüne kadar... Dört çocukları oldu. Biri doğuştan özürlüydü, biri de çok küçük yaşta dünyadan ayrılacaktı. Üçlü, yani Feyruz, Assi ve Mansur daha ilk şarkılarıyla Lübnan'da kasırga gibi esmeye başladı. Çünkü bir devrim yapmışlardı: Klasik, bezginlik verecek kadar tekrarlanmış konuları, ezgileri, ritimleri ve makamları bir yana bırakmışlar, Batı'nın çok sesli müziğinin motifleriyle süslü yepyeni bir akım başlatmışlardı. Muhafazakârlar "Lübnan müziğini katlediyorlar," diye feryat ediyorlardı, yenilikçiler ise bu tepkilere "Lübnan müziğini yeniden yaratıyorlar," karşılığını veriyorlardı. Bu arada Feyruz ile El- Ruhbani kardeşlerin şanları çığ gibi büyüyordu. Artık Lübnan sınırlarını aşmışlar, tüm Arap âleminde ünlenmişlerdi.

İLK CANLI SESLENİŞ
Kavga 1957 yılına kadar sürdü. O yılın yaz aylarında Feyruz, kendisini sadece radyo programları ve plaklarından tanıyan Lübnanlılar'ın önüne ilk kez canlı olarak çıktı. Baalbek'teki uluslararası festivalde. Orada, Romalılar'dan kalma Jüpiter tapınağının altı sütunu arasında verdiği konserde daha ilk parçasında binlerce kişiyi sesinin tutsağı yaptı: Lübnan ya ahdar hilo. Lübnan'a bir ağıttı bu. Konser sonrası herkes duygularını tek ve aynı sözcükle özetledi: "Büyüleyici". Ve o akşamdan itibaren dünyanın tüm hazinelerine değişilmeyecek bir unvan kazandı: "Jüpiter'in yedinci sütunu!" Feyruz, 1957 yazında başlayan Baalbek randevularını 1975'e kadar sürdürdü. İç savaşın başladığı yıla kadar. Dünyanın her yerinden konser daveti yağmaya başladı. Hayranları New York'ta Carnegie Hall'ü, Paris'te Olympia'yı, Londra'da Palladium'u doldurdu. Hem de en az 500 dolar ödeyerek. Şam, Montreal, Buenos Aires, Rio de Janeiro, Amman, Kuveyt, Cezayir, Tunus, Boston, Detroit, Chicago, Atlanta, Meksiko City, Rabat, Bağdat, Kahire, Miami, Washington, Toronto, Melbourne, Abu- Dabi, Bursa (Hazreti Muhammed'in "Son peygamber olacaksın!" müjdesini verdiği Süryani rahibiyle karşılaştığı kent), Bahreyn, Dubai, Uncasville... Filistin davası dünyada bu kadar çok destek buluyorsa, İslam dünyasında sönmeyen bir meşaleye dönüştüyse, bu biraz da Feyruz sayesinde oldu. Onun El-Kudüs ve Cisr el-avda (Dönüş Köprüsü) gibi şarkıları Araplar'ın yüreğini dağlamakla kalmadı, dünyanın her yerinde yankılandı. Ve Feyruz, 1975'te sustu. İç savaşla birlikte. Evine kapandı. Ürdün'den Fas'a tüm Arap coğrafyasından, ABD'den Avustralya'ya tüm Batı'dan gelen "Başımızın üstünde yeriniz var," çağrılarına kulak vermeyi reddederek. Hıristiyan bir aileden gelmesine ve kendisi de o inancı taşımasına rağmen, kardeşi kardeşe kırdıran savaşta her türlü etnik ve dini ayrımcılığı reddetti, "Ben Lübnanlıyım," diye haykırdı. Onu en çok kahreden de iç savaşın tüm taraflarının her gün denetledikleri radyo istasyonlarından zaferlerini ilan ettikleri haber bültenlerinde fon müziği olarak kendi parçalarını ve sesini kullanmaları oldu. Sonra bir gün silahlar sustu. 1990 Ekim'inde. Ve Jüpiter'in yedinci sütunu Feyruz, 1994'te Baalbek'te yeniden halkıyla buluştu. Lübnanlılar yaralıydı ama o da... Beyin kanaması sonrası felç olan sevgili eşi Assi'yi uzun süren bir hastalığın sonunda yitirmişti. Babasının acısına dayanamayan kızı yüksek dozda uyuşturucu alarak intihar etmişti. Çok sevdiği kız kardeşi de kendi eliyle hayatına son vermişti. Eşinin kardeşi Mansur ile yollarını ayırmıştı. Tek dayanağı kalan oğlu ve babasının bestekârlık meşalesini devralan Ziad da eşinden boşanmıştı. Tüm acıların üstünden gelmeyi başardı. Ağırlığını oğlunun bestelerinin oluşturduğu yeni konserler, yeni albümler ve de artık gelenekselleşen Baalbek buluşmaları...

ONU DİNLEMEK GÜNAH MI?
Bu yıl da Lübnanlılar'a ve dünyanın dört bir yanındaki hayranlarına 13 Temmuz'da Baalbek'te randevu verdi. Ama buluşmaya bir gün kala Hizbullah iki İsrail askerini kaçırdı ve... Sonrası malum. Yine evine kapandı Feyruz. Yine ağladı. Yine televizyonların ve radyoların (Türkiye'de de Açık Radyo'nun) haber bültenlerinde fon müziği olarak onun şarkıları çaldı. Ve yine Lübnan hükümeti, halkın moralini yükseltmek için ona bel bağladı: 1956'da başlayan, iç savaş yıllarında ara verilen Baalbek Festivali'nin 50'ncisi mutlaka yapılacak. Bir-iki ay içinde. Ve Feyruz, 'Jüpiter'in yedinci sütunu' bir kez daha toplumsal dayanışmanın orta direği olacak. Ama onun dillendirmekten kaçındığı bir acısı daha var: Denetimi altındaki bölgelerde din devletini dayatmaya başlayan Hizbullah'ın tüm şarkılarla birlikte onun yapıtlarını da "Dinlemesi günah," ilan etmesi! Neyse... Savaş sonrası ortamın bu fanatizmi de bir gün söner. Umarız. Siz bu arada Askerin Dönüşü'nü (iyi ki Türk hafif müziğine uyarlanmadı) dinleyin. Aslından. Bakalım gözyaşlarınızı tutabilecek misiniz?

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 130 rakımlı tepedeki ölü   / 05-03-2006
    Pazar Sabah Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Halkla namaz kılmam!
Pes diyorum! Ankara'nın ünlü...
MEHMET ALTAN
Kaybolan güvercinlerin peşinde...
Washington -...
AYŞE KULİN
Paris notları
Belki 40 defa geldiğim Paris'te bu kez bir...
KAZIM KANAT
Eşekten düşmüş karpuza döndüm!
Hayır efendim bunun adı...
ERDAL ŞAFAK
Umudun acılı sesi: Feyruz
Sezen Aksu "Kıskanır rengini...
ÖNCEL ÖZİÇER
Evliyken madara, boşanınca maskara olma
Hülya Avşar...
Senaryo hiç şakaya gelmez
Senaryo hiç şakaya gelmez
Farinelli, Man to Man filmleriyle En İyi Belgesel Oscar'lı...
Orangutanlar ve çay poşetleri
Orangutanlar ve çay poşetleri
Amerikan okuyucusu, orangutanların özgürleşmesi ya da kâğıt...
Bardacık inciri başka
Kuru incirin bir öğün yemek kadar besleyici olduğu çok eski çağlardan beri...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.