Bu ateş bizi nasıl yakar?
Son durum şöyle: 25 Haziran'da Filistinli militanların Gazze'de bir İsrailli askeri kaçırmasıyla başlayan olaylar, bölgesel güçleri içine alan girdap gibi büyüdü. Şiddet durmuyor. Şu ana kadar, Hizbullah milisleri dahil 700 Lübnanlı ve 96 İsrailli öldü. İsrail hava saldırıları, Kana, Taifa ve Güney Lübnan'ı " hayalet şehirlere " çevirdi. Ancak Hizbullah da bunun karşılığında Hayfa gibi İsrail'in önemli şehirlerinden birini tamamen felç etti. Henüz Washington ateşkesi istemiyor; İsrail " Henüz işim bitmedi " havasında; Hizbullah bu savaşın kendisini siyaseten güçlendirdiği düşüncesinde. Bu yüzden ne yazık ki. insanlar ölmeye devam edecek. İran işin içinde. Son olaylar en fazla Tahran'ın işine yaradı çünkü İran'ın nükleer programıyla ilgili kriz ikinci plana itildi. Hizbullah'ın son eylemlerinin İran tarafından tasarlanıp tasarlanmadığını bilmek güç, ancak gelinen noktada İran resmen ve açıkça Hizbullah'ın hamisi olduğunu ve askeri mühimmat açısından bu örgüte destek çıkacağını açıkladı. Yaşanan trajedi aslında İran-ABD mücadelesinin bir yansıması. Arap demokrasisi öldü. Hamas, ne kadar sevmesek de, seçimle başa geldi. Hizbullah da sandığı kullanarak Lübnan parlamentosuna girdi. Ancak artık ikisinin de demokratik mücadele yolu kapandı. İslamcıların iktidara geldiğini gören Batı, Arap dünyasındaki demokratik deneyimin sonucunu bekleyecek sabra sahip değil. Arap diktatörleri zaten dünden razı buna. Filistin'de Meclis Başkanı Aziz Dweik'in de tutuklanmasıyla İsrail tarafından tutuklanan Hamaslı parlamenter sayısı 40'a çıktı. Artık Ortadoğu'da İslamcı partilerin seçimlere girmesi kolay olmayacak. Türkiye işin içine girecek: Birleşmiş Milletler'de son hazırlanan tasarı, başarısız olacak gibi gözüküyor. Ama dünya uzun süre bu hava harekatına tahammül edemez. Eninde sonunda bir BM kararı çıkacak, ardından çok uluslu barış gücü gündeme gelecek. Bosna, Kosova ve Afganistan tecrübesinden sonra Türkiye'nin bu göreve hayır demesi zor . Üstelik Ankara'da " bölgesel rol " oynama hevesinde bir hükümet var. Burada tek sıkıntı, " Hizbullah'ı silahsızlandırın " gibi Türk askerinin taraf olarak algılanmasına neden olacak bir BM kararını engellemek. Ankara tabiatıyla bu tarz bir göreve yanaşmaz. Erdoğan'ın çizgisi: Lübnan'daki kriz, Arap ülkelerinde ilginç bir ikilem yarattı. Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, epeyce bir süre kendi kamuoylarını iplemeden Hizbullah'ı eleştiren bir tavır aldı. Araplar İran'ın ve Şiilerin bölgede artan etkisinden rahatsız; gizlice de olsa İsrail'in Hizbullah'ı temizlemesini istiyor. Bu noktada Arap sokağının hislerine tercüman olan tek ülke Türkiye oldu . Tayyip Erdoğan'ın Malezya'da hiçbir Arap liderinin katılmadığı zirveye katılması, Arap sokağında yankı buldu. Hatta Türkiye bunu yaparken, PKK ve Hizbullah arasında bir paralel kurarak ilerde PKK'ya karşı sınırötesi operasyonu meşru gösterecek adımlar bile atmaya girişmedi. Neden? Yoksa Türkler, birkaç yüzyıl aradan sonra yeniden Müslüman Dünyası'nın liderliğine mi aday? İsrail eski İsrail değil . İsrail basınında ilk kez bu ölçüde karamsar askeri analizler çıkıyor. Bu zamana kadar İsrail'in askeri gücü Arap dünyası nezdinde " caydırıcı " unsurdu. Hiç yenilmedi. 1967 savaşından Münih Olimpiyat'larına, intihar saldırılarından büyük askeri manevralara kadar İsrail her zaman Araplardan gelen saldırıların hesabını soran, kendisine fiske atana tüm hışmıyla cevap veren bir ülke olarak bilinirdi. Son olaylarda İsrail'in Arap kamuyoyu nezdindeki caydırıcı gücü zayıfladı . Hizbullah gibi ülkesi bile olmayan bir terör örgütü, katyuşa gibi ilkel bir savaş enstrümanlarıyla, İsrail'e kök söktürmeye başladı. Kara harekatı başladığında İsrail ordusu kendi standartlarında ağır kayıplar verdi. Uzun zamandır ilk kez Araplarda " İsrail'i yenebiliriz " duygusu başladı. Bu önemli bir psikolojik eşik...
|