kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   Son Dakika
  » Yazarlar
   News in English
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Sabah Çocuk
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Kültür Sanat
   Turizm Rehberi
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Filiz Akin @ SABAH
SMS:
4122-FILIZA MESAJ
 

Venedik'te aşk bir film gibidir

Filmlerdeki gibi bana sarıldı ve yanak yanağa vals yaparak San Marco Meydanı'nı dolaşmaya başladık. Bir masal gibi... Hayır, böyle olmadı. Esas manzara şöyleydi: Kocasının yanına gelmiş bir kadın, limonçello içmemiş eşini çekiştiriyor ve direnen eşini ikna etmeye çalışıyordu: "Burada kimse bizi tanımıyor"

Gemimizin ismi Carnival Liberty. Daha bir yaşında, en büyüklerden. Gene 3 bin yolcu, bin 200 mürettebatıyla 4 bin 200 kişilik yüzen dev bir tatil köyü. Sabah kalkıp Venedik Limanı'na girişini seyrettik odamızın balkonundan. Kuleler, kiliseler, tuğla rengi kök boyalı tipik evler. Kule dedim ya, o kadar çok var ki hatta bazıları da o kadar eğri ki Pizza'daki kuleyi gidip görmeye gerek yok gibi... Kartpostallardaki resimlerden sanki taşı, toprağı, sokağı yok sanıyor insan, ama onlar da var. Yüzlerce köprü ve kanal, kimi geniş, kimi daracık.

TARİHİ MEYDAN
Veee... Karşımızda, kaç romana, kaç filme konu olmuş San Marco Meydanı. Yanında meşhur kule ve Dükler Sarayı (Parlamento Binası gibi bir şey). Biz gemiden çıkıp, biraz dolaşıp buraya gelene kadar epey kalabalıklaşmış. Kızgın güneşin altında hayal ettiğimden daha yaşlı ve solgun göründü. Bir tek modern ve aykırı yapı yok. Venedik'te bitişik, birbirine kenetlenmiş eski ve tipik evler, çiçekli balkonlar, suları bile Ortaçağ'dan kalma gibi antik suratlı kanallar, hiçbir şehirde göremeyeceğimiz gondollar, çizgili töşörtlü gondolcular, kulağa gelen mandolin sesleri ve İtalyanca şarkılar eşliğinde gezilirken, köprülerden geçilirken devamlı aşkı hatırlatan bir şeyler var. Belki de yazılan, çizilen, söylenenlerden ve de köprünün üstünde, gondolda öpüşenler yüzünden şartlandık. Ufak sokaklarda, beni ve radyasyon gören boynumu koruyacak bir şey aradık. Burada, Venedik dantelleriyle süslenmiş şemsiyeler, hatıralık eşyalar arasında... Küçük boy, bej rengi, çok romantik bir şemsiye satın aldık, bir de çalışma arkadaşıma gondollu bir goblen çanta. Alışveriş bitince, muhteşem San Marco Meydanı'nda şık bir kafede açık havada oturduk. Saatlerce Katedral'i ve yüzlerce güvercinin, insanların en çok da çocukların başlarında, kollarında poz verişlerini seyrettik. "Ne içersin?" dedikçe limoncello içip romantikleştim. Canlı bir orkestra eski şarkıları çalıyor, gençler bile coşku içinde eşlik ediyorlardı. Gözümün önünden Roma tatili, Love Story gibi f i l m l e r rüzgâr gibi geçiyordu. Orkestra vals çalarken benim de başım tatlı tatlı dönmeye başladı. Filmlerdeki gibi yavaş çekim yerimden kalkıp, beni ayakta bekleyen eşime doğru yürüdüm. Bana sarıldı ve yanak yanağa vals yaparak koca meydanı döne döne dolaşmaya başladık. Güvercinler önce havalanarak bize yer açıyor sonra etrafımızda uçuşuyordu. Bir masal gibi... Kötü günler geride kalmıştı. Yanaklarımdan yaşlar akıyor, seyredenler özel bir şey olduğunu hissetmiş gibi etkilenmiş, şaşkınlıkla bize bakıyordu. Hayır, böyle olmadı. Esas manzara şöyleydi: Kocasının yanına gelmiş bir kadın, limonçello içmemiş eşini çekiştiriyor ve direnen eşini ikna etmeye çalışıyordu: "Burada bizi kimse tanımıyor ki! Güvercinlerden mi utanıyorsun? Lütfen! O kadar kötü günlerden sonra bak bize hiç unutamayacağımız bir anı olacak. Belki de daha hiçbir çift San Marco Meydanı'nı böyle vals yaparak arşınlamamıştır. Hani 'İyileş, seni ilk Venedik'e, San Marco Meydanı'nda kahve içmeye götüreceğim' demiştin."

'BİZİ TANIRLAR MI?'
"E şimdi yani kahve yerine ben senin üç tane limonçello içeceğini nereden bileyim?" "Kimse tanımıyor ki bizi burada." O sırada yanımıza fotoğraf makinesiyle bir hanım yaklaştı. "Filiz Hanım müsaade ederseniz resminizi çekebilir miyim? Annem de kanser. Ona sizin nasıl iyileştiğinizi ve hayata ne kadar gülerek baktığınızı göstermek isterim." Hani ben "Kimse tanımaz," diyordum ya hemen yanımızda kocası ve çocuklarıyla oturuyorlarmış. Üstelik yan masalarda da arkadaşları var ve hepsi Türk. Ben gene de olağanüstü bir anı edinme fırsatını kaçırdığımız için üzgünüm.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Bütün dünya işitebilsin diye...   / 08-07-2006
 'Pakize adında bir adam'   / 01-07-2006
 Moral reçetesi   / 24-06-2006
 Pembe notlar   / 17-06-2006
 Selimiye'de kutlama   / 10-06-2006
 Neler oluyor bu dünyaya?   / 03-06-2006
 Alın yazısı   / 27-05-2006
 Carpe diem (Bugünü yaşa)   / 20-05-2006
 Bir Atıf Yılmaz vardı   / 13-05-2006
 'Telefon buzdolabından çıktı'   / 06-05-2006
    Cumartesi Yazarlar
    Güncel
  » Yaşama Dair
    Sinema
    Gurme
FİLİZ AKIN
Venedik'te aşk bir film gibidir
Filmlerdeki gibi bana...
ALİ POYRAZOĞLU
İnsan sadakatinin krallığı...
Ülkemizde her an her şey...
PROF. DR. ERDEM YEŞİLADA
Göz sağlığı, beslenme ve vitaminler-2
Geçen hafta,...
Superman gel bizi kurtar
Superman gel bizi kurtar
1987'de şanına yakışmayan başarısız bir devam filmiyle sinema...
Ummanda mutfak derdi olmaz!
Teknede mönü planlaması yapılırken öğle yemeklerinde 'annemin...
'Tutku, yaşla şiddete dönüşür'
Ferhan Şaylıman, bir ayda üçüncü baskısını yapan Zaman Geriye Dönmezadlı ilk...
Saatiniz kaç pırlantalı?
Son yıllarda saatin önlenemez yükselişi, ünlü modaevlerini bile saat tasarımına...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.