kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   Dünya Kupası
   Son Dakika
   News in English
   Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Kültür Sanat
   Turizm Rehberi
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Kırmızı noktalı kahvehaneleri bir padişah kapattı diğeri açtı
Kırmızı noktalı kahvehaneleri bir padişah kapattı diğeri açtı

Topkapı Sarayı'ndaki "Hamam" sergisi Osmanlı'da yıkanma kültürünün yanı sıra mutfak kültürünü de anlatıyor


Kırmızı noktalı kahvehaneleri bir padişah kapattı diğeri açtı

Topkapı Sarayı'ndaki "Hamam" sergisi Osmanlı'da yıkanma kültürünün yanı sıra mutfak kültürünü de anlatıyor.

Geçtiğimiz hafta İstanbul, Topkapı Sarayı Müzesi'nde bir sergi açıldı: "Hamam''... Topkapı Sarayı'nı sadece hükümdarın Osmanlı İmparatorluğu'nu yönettiği yer olarak görmek, "bir idari merkez'' olarak okumak yanıltıcı olur. Orası belki de daha çok padişah ve ailesinin eviydi. Elbette görevlilerin de. Dolayısıyla Topkapı, "saray'' olarak hayatta olduğu dönemde de sergiledikleri imparatorluğun sosyal hayatı üzerinde de belirleyici olmuştu. Mimariden peyzaja, sosyal ilişkilerden, mutfağa. Gündelik hayata dair her şey de! Buna çağlar boyunca toplumun her kademesini etkileyen öncü modaların oluştuğu yaratıcı ve sofistike bir adres olarak bakmamız, yanlış olmaz. Açılan sergiyi de bu gözle görmek lazım. Bir kere serginin şu çarpıcı önemini teslim ederek yola koyulmalıyız. Müze bu sergi ile durağan bir anlayış yerine aktif bir platformu tercih ettiğini deklare ediyor. Bu her açıdan kutlanması gereken bir duruş. Üstelik Müze Müdürü İlber Ortaylı kataloğun önsözünde yine pek yakında açılacak, ''Lale'' ve yine 2006 yılı içinde planladıkları "Faberge'' (Rus Çarları'nın kuyumcusu olarak şöhret kazanan ve 'paskalya yumurtaları' ile gündemdeki kuyumcu) ve "Harem'' sergilerini haberini veriyor. Üçü de iddialı projeler. Her sanat ve tarih meraklısını baştan çıkaracak bu sergileri de sabırsızlıkla bekliyoruz. Şimdi, gelelim "Hamam'' sergi ve kataloğuna. Bu proje uzmanlar S. Delibaş, E. Bilirgen, D. Esemenli, F. Çakmut, Ö. Tufan tarafından hazırlanmış. Ayrıca her biri kataloğa etraflı bir makale ile katkıda bulunmuş: "Tarihte Yıkanma Kültürü Osmanlı","Sarayında Hamam", "Osmanlı Hamam Geleneği", "Osmanlılarda Temizlik, Sağlık ve Keyif", "Hamam Malzemeleri", "Osmanlı Sarayı ve İstanbul'da Berberlik Kurumu"... Elbette tarih öyle bir alan ki hiçbir şey tek başına var değil. Hemen her şey öteki ile ilintili. Hayatın her sahası birbiriyle dolaylı ya da dolaysız bir şekilde bağlantılı. Nasıl mı? Bir şuna kulak verin lütfen: Yıkanma ve temizlikle işe başlayıp nasıl "kahve ve kahvehanelere'' ulaşıyoruz: ''Enderun-u Hümayün teşkilatında saray halkına ve padişaha hizmet veren berberler dışında İstanbul'daki berber ve berber dükkanlarıyla ilgili olarak Kanuni dönemine kadar bilgi veren kaynağa rastlanamaz. Kahvenin 16. yüzyılda Türkiye'ye gelmesi ve kahvehanelerin açılmaya başlamasıyla daha önceleri serbest ve gezici olarak çalışan berberlerin, her türlü sınıftan insanın toplandığı bu kahvehanelerde de çalıştıklarından söz edilmektedir. Zaman içinde İstanbul'da kahvehanelerin çoğalmasıyla buraların eğlence ve zevk yuvaları haline dönüşebileceği, böylece halkın Saray ve çevresine karşı olası bir isyana teşvik edilebileceği düşüncesi, ulemanın kahvehaneler aleyhinde harekete geçmesine neden oldu. Nihayet Sultan III. Murad döneminde ilk kahvehane yasağı çıktı, kahvehaneler kapatıldı. Sultan I. Ahmed döneminde tütünün memlekete girmesiyle kahvehaneler tekrar açıldı. Sultan IV. Murad döneminde ise tütün yasağıyla birlikte tekrar kapatıldı. Bu yasaklardan kahvehane köşelerinde çalışan berberler de çok etkilendi ve kahvehanelerin zaman zaman açılıp kapanması, berberlerin işsiz kalmasına neden olsa da gezici berber olarak mahalle aralarında çalışmaya devam ettiler.''

HAMAMDAN MUTFAĞA KADAR
Nasıl, nereden, nereye geldik görüyor musunuz? Bir de serginin hamam malzemelerine göz atmalıyız; oradan da birden bire kendimizi mutfak kültürümüzün ortasında buluveriyoruz: "Hamamda yıkandıktan sonra dinlenmek ve giyinmek için camegahta oturulurken, hararetin kesilmesi ve susuzluğun giderilmesi için şerbet içilirdi. Saray mutfaklarındaki helvahane, tatlıların ve şerbetlerin hazırlanmasına ayrılmıştır. Şerbet, meyveden çıkartılan ya da gül, nilüfer, yasemin ve benzeri güzel kokulu çiçeklerden damıtılan özle şekerli suyun karışımından meydana gelir. Saray halkına gün boyu sunulan çeşitli şerbetler çalışanların günlük işleri arasında pek makbule geçiyordu. Saray bahçelerinde şerbetlerin hazırlanmasında kullanılan çeşitli otlar ve kokulu çiçekler yetiştiriliyordu. Sultanın mutfağına bal ve şerbetler Eflak, Boğdan ve Erdel'den getiriliyordu. Sarayda on yıldan fazla kalan iki içoğlanı 1545'te ve 1665'te baharatların Mısır, Arabistan, Hint Adaları'ndan getirildiğini, Sultan için Kahire'ye leziz şerbetler ısmarlandığını, sevilen birçok şerbet türüne katılmak üzere Yemen'den büyük esmer amber parçalarının getirildiğini yazıyordu. İngiliz yazar Julia Pardoe, 1837'de devletin ileri gelenlerinden birinin evinde verilen yemek ziyafetinin rengarenk şerbet ve limonatalarla son bulduğunu belirtir. Halktan biri 1638 yılında Sultan'ın huzurunda Atina, Valencia ve Boğdan'dan gelen balların yetmiş ayrı özelliğiyle ün kazandığını ve şerbetin, sütün, sahlebin, badem ezmesinin kahveye seçenek oluşturduğunu söylüyordu. İngiliz "Sandys" 1610'da, içecek konusunda genellikle su içildiğinden, ayrıca bazıları şeker ve limonlu, bazıları menekşe ve benzeri bitkilerden hazırlanan çeşitli şerbetlerin varlığından bahseder. Saray görgü kuralları arasına şerbet içmek de girmiştir. Divan üyelerine verilen yemek ziyafetinde, yemek sırasında sadrazam ara verir ve şerbet içerse diğer vezirler de onu selamlamak için aynı şeyi yapar, sadrazam da uygun bir jestle karşılık verirdi. Şerbet, saray hayatında bu kadar çok önem kazandıktan sonra, sarayda kullanılan şerbetlikler de çok çeşitlenmiştir.'' Bu sergiyi gezmelisiniz! Büyük mirası hissederek!
DİĞER GURME HABERLERİ
 Gıda zehirlenmesi tezgâhlarda...
 Yaz aylarının leziz dumanı
 Dünyanın en lezzetli fıstığı
 Bize özgü lezzetler hangileri?
 Prensesi uyutmayan minik yeşil tane
 Tavuklarımıza lezzet geldi
 'Baklava bizimdir bizim kalacaktır'
 Ece'den mutfak dersleri
 Kahvaltıda Van lezzeti
 Bulgur sonunda sınıf atladı
 Zengin olmanın derdi başka
 Bize de mi lolo?
 Isparta'yı mutlaka keşfedin
 Şarapçıların bilek güreşli
 Ağız tadıyla okunacak dergi...
 Anne kahvaltısı için günün her saati gidilebilir
 Kuşkonmazın zamanı geldi
 Şarap dünyasının son gözdeleri
 Mis kokan zencefilli kurabiyeler
    Pazar Sabah Yazarlar
    Güncel
    Hobi
    Röportaj
  » Gurme
    İyi Yaşa
AHMET ÖRS
Gıda zehirlenmesi tezgâhlarda...
Kokoreç ve döner gibi,...
Gidip Himalayalar'da bir mağarada oturalım bari
Gidip Himalayalar'da bir mağarada oturalım bari
Ferrari'sini Satan Türk Bilge Ersin Pamuksüzer, "Hayatımız işgal...
'Bu koleksiyonun modası geçmez'
'Bu koleksiyonun modası geçmez'
İlk jean'ini 1972 yılında üreten Gas firmasının sahibi Claudio...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.