O polis yargılanmalı
Geçen hafta Ankara'da ilginç bir olay meydana geldi. Avrupa Birliği sürecini yaşamıyor olsaydık hepimize sıradan gelecek bir olaydı. Olaya ve sonuçlarına tepkiler farklı oldu. Önce konuyu hatırlayalım. Orman ve Çevre Bakanı Osman Pepe'nin iki oğlu, bir yolcu veya yakınlarını karşılamak için havaalanına gider. Hepimizin yaptığı gibi uygun bir cepte birkaç dakika beklemek için kenara park eder. Bu sırada yanlarına bir polis gelir, önce kimlik sorar, kimliği aldıktan sonra, ruhsatı ister. Arabada ruhsat yoktur. Bunun üzerine arabadan indirdiği gençlerden birini yüzü koyun yere yatırır ve sıkı bir kelepçe takar. (Kolunuza hiç kelepçe takılmadıysa bunun anlamını bilemezsiniz ancak polisler canınızı yakacak biçimde kelepçe takmanın gerçekten ustadır.) Bunun üzerine ağabey ilk kez babasının bakan olduğundan söz eder, bir başka polis olaya müdahale eder. Kelepçeyi takan polis ne yaptığının farkına varıp kaçar, anahtar olduğu için genç çocuk bir saat kolunda kelepçeyle kalır. Önce şu soruyu soralım, demokratik bir hukuk devletinde polisin canının istediği insanı yere yatırıp kelepçeleme hakkı var mıdır? Kendisine saldıran sarhoşlara, göstericilere aşırı tahammül gösteren bir polis, kendisine direnmeyen, bir tehdit oluşturmayan iki gence şiddet uygulama hakkına sahip midir? Karşısındaki insana keyfince davranma hakkını kendinde bulan polis, kişi hak ve hürriyetlerimizin teminatı mıdır, yoksa bu hak ve özgürlüklerimize bir tehdit mi oluşturmaktadır? Olaya bu soruları sorarak yaklaşmazsak, siyasetin polis üzerindeki baskısı gibi kolaycı bir sonuca varabiliriz. Aslında olayda adı geçen polisin paçayı sadece görev yeri değişikliğiyle kurtarması yine gelişmekte olan demokrasilere özgü bir olaydır. Sonuçta o polis memuru kendisine verilen kamusal yetkiyi kötüye kullanmış ve bir gence ömürboyu unatamayacağı bir deneyim yaşatmıştır. Burada gencin babasının siyasi kimliği sadece olayın duyulmasını sağlamıştır. Eğer bu saldırı sıradan bir vatandaşın başına gelseydi, tek sütun bile haber olmadan örtbas edilirdi. Burada İçişleri Bakanı Aksu'ya sorulması gereken soru, niye görev yerini değiştirdiniz değil, sadece görev yeri değişikliğiyle mi yetineceksiniz olmalıdır. Çünkü, beline silah takıp insanların hakkını, hukukunu, özgürlüğünü korumak adına sokağa yolladığı bir polis memuru, görevinin tam da tersini yapmıştır. Kişi hak ve özgürlüğünün tam bir ihlali örneğini ortaya koyan bu eylemin yaptırımı görev yeri değişikliğiyle kalmamalıdır. Vatandaşın güvencesi, suçluları caydıran ancak bunu kendi hak ve özgürlüklerine tecavüz etmeden yapan bir polisin varlığıdır. Kamunun kendisine verdiği yetkiyi, kişi hak ve özgürlüklerine keyfi tecavüz için kullanan polis memuru ciddi bir anayasa suçu işlemiştir. Bunun hesabını yargı önünde vermelidir. İşkenceci polislerin bile yargıdan kaçırıldığı bir ülkede bunu talep etmek garip gelebilir ama demokratik gelişim ancak böyle sağlanır. İçişleri Bakanı Aksu'dan talebimiz, bu olayı görev yeri değişikliğiyle sınırlı bırakmamak ve yasal yetkisini kötüye kullanlara yargı yolunu açması olmalıdır bence.
|