Üç kral annesi bir Rönesans kraliçesi
Alexandre Dumas'nın Kraliçe Margot'sunu okuyanlar, Fransa tarihinin en kanlı dönemine biraz aşinadır. Bu romandaki en karanlık figür de Fransa kral naibesi ve ana kraliçe Catherine de Medicis'tir.
23Ağustos 1572 gecesi inşaatı hâlâ sürmekte olan Saint- Germain l'Auxerrois Kilisesi'nin, halk arasındaki adı Marie olan kulesindeki çan, birdenbire çalmaya başlar. Louvre Sarayı'nın karşısındaki Haller Mahallesi'nin doğum, ölüm ve düğünlerini haber veren bu çan, hiç durmadan saatlerce çalmış ve Paris halkını sokaklara dökmüştür. O sıralarda nüfusu yaklaşık 50 bin olan kentin burjuvaları, komşularını ve meslektaşlarını öldürmeye giderken, alt tabaka da büyük bir yağmaya girişmiştir. 23 Ağustos'u 24 Ağustos'a bağlayan gece başlayan ve ertesi günkü yortudan adını alan Saint Barthelemy katliamı esnasında, üç binden fazla insan öldürülmüştür ki bu da kentin nüfusun yüzde altısından fazlası demektir. Üç gün süren büyük kıyım ve yağma çılgınlığı esnasında ölenlerin cesetleri çukurlara doldurulmuş; Seine Nehri, bıçaklanmış ve soyulmuş cesetlerle dolmuştur. Manzara cehennemidir, kimse kimseye acımamaktadır, öylesine ki bir kadının cesedi üç gün boyunca köprü korkuluklarından birinde asılı kalacaktır.
SOYLU KALVİNİSTLER Kıyımdan yararlanan birçok kişi, rakibini veya komşusunu ceza görmeden öldürme olanağının üstüne atlamıştır. Bu izinli, hatta tavsiye edilen cinayetlerin sonunda Paris'te önemli miktarda bir servet el değiştirecektir. Paris'in arkasından 20 kadar kente sıçrayan ve ekime kadar süren katliam, daha birçok ölüme ve soyguna yol açacaktır. Papa XII. Gregorius'un büyük sevinç gösterileriyle karşıladığı ve anısına bir madalya bastırdığı, İspanya Kralı II. Felipe'nin sevinçten çılgına döndüğü, ama İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth'in aylarca matemini tuttuğu bu katliam nereden kaynaklanmıştı? 16. yüzyılda başlayan Protestan hareketinin etkili öncülerinden Jean Calvin'in Katoliklik karşıtı görüşleri, Fransa'da kabul görmüş ve birçok Kalvinist cemaat oluşmuştur. Bu tarihlerde henüz birleşik bir devlet olmayan ama bunu başarmak için soyluların belini kırmaya uğraşan Fransa'da, önemli bazı soyluların Kalvinist olması, bunlara birçok zengin burjuvanın eklenmesi, üstelik Navarre kralının da Protestan olması, papayı ve Katolik İspanya'yı çok rahatsız etmektedir. Bu durumda gerek Fransa tahtının, gerekse halkın Protestan düşmanlığı, sonuçta Fransa'yı 'Din Savaşları' adı verilen bir iç savaşa sürüklemiştir. 1562-1598 arasında yer alan ve yedi savaştan meydana gelen bu iç çatışma kanlı ve tüketici olmuştur.
KÖYDEN İMPARATORLUĞA Michel Zevaco'nun Pardayanlar dizisini veya Baba Alexandre Dumas'nın Kraliçe Margot'sunu okuyanlar, Fransa tarihinin bu kanlı dönemine biraz aşinadır. Bu romanlardaki en karanlık figür, Fransa kral naibesi ve ana kraliçe Catherine de Medicis'tir. 12. yüzyılda başlayan müthiş bir aile hikayesinin son noktası olan bu kadın, aynı zamanda Rönesans döneminin karanlık arka cephesini de kişileştirenlerden biridir. İşe eczacılık ve yün ticaretiyle başlayan Medici ailesi (Medici, İtalyanca'da 'tıpla uğraşanlar' anlamına gelir), sıradan bir köylü kökenden gelmekle birlikte, büyük bir ticari ve endüstriyel imparatorluğun sahibi olacak, Avrupa'nın ilk bankasını kuracak ve sonunda soylulaşarak üç tane papa ve birçok yerel prens çıkartacaktır. Ünlü yazar Machiavelli, Prens adlı eserini bu ailenin en ünlüsü olan Muhteşem Lorenzo de Medici'ye ithaf edecektir. II. Lorenzo de Medici'nin kızı olan Catherine, 1519'da Floransa'da doğmuş, erken yaşta yetim kalarak, müthiş bir servetin varisi olduğundan İtalyan siyasetinin oyuncağı olmuş, sonunda papa tarafından, daha 14 yaşındayken Fransa veliahdı Henri ile evlendirilmiştir. Catherine ile Henri'nin evlilikleri tamamen siyasi ve ekonomiktir. Papa ve İtalyan beyleri büyük Medici servetine konmakta, Fransa da kendine İtalya'dan bir müttefik almaktadır. Henri, Catherine'e bir çocuk yapma makinesi olarak bakmış, aşkını metresi Diane de Poitiers için saklamıştır. Henri'den 10 çocuk doğuran Catherine, 1547'de II. Henri adıyla Fransa kralı olan kocasının 1559'da bir turnuvada ölmesi üzerine Fransa'nın iplerini eline geçirecektir. Önce büyük oğlu François, onun erken ölümünden sonra da 1560'ta 10 yaşındaki oğlu IX. Charles, Fransa tahtına çıkınca, Catherine de Medicis, Fransa'nın en karmaşık döneminde saltanat naibesi olarak iktidarı eline geçirmiştir. Naibe kraliçe Catherine, kurnaz, çok fazla batıl itikadı olan bir kadındır; etrafı büyücü ve müneccimlerle doludur. Kehanetleriyle ünlü Michel de Nostradamus da onun tarafından kralın hekimi ve danışmanı yapılmıştır. Kraliçe, denge gereği Katolik Partisi Başkanı Guise dükü ile Protestan Partisi Başkanı Amiral de Coligny'yi de iktidara ortak etmek durumunda kalmış, bu ikisi arasındaki rekabet, sonunda Paris'in aşırı Katolik halkını arkasına alan Guise'in saltanatı tehdit eder hale gelmesiyle, Catherine'i de korkutmuştur.
TAHT KAYGISIYLA KATLİAM Önceleri Protestanlara eşit haklar verme yanlısı olan Catherine, kızı Marguerite'i Protestan Navarre Kralı Henri ile evlendirmekten bile çekinmemiş (ünlü Kraliçe Margot), ama tahtı tehlikede görünce hiç duraksamadan Protestanların katledilmelerine olanak veren kararı almıştır. Bunun üzerine Guise Dükü'nün tetikçilerinden Maurevert adlı bir taşra soylusu, 23 Ağustos gecesi Amiral de Coligny'yi öldürünce, iş çığırından çıkmış, Margot ile Henri'nin düğünü için Paris'e gelen tüm önemli Protestanlar bir gecede katledilmişlerdir. Bu iç savaşın sonunda Fransa, birçok iyi evladını kaybetmiş, birçoğu başka ülkelere göç ederek, bilgi ve tecrübelerini o ülkenin kalkınmasına adamıştır. Örneğin Hollanda'nın 16. yüzyılda yaşadığı büyük ekonomik atılımın temelinde, bu ülkeye kaçmak zorunda kalan Fransız Protestanların büyük katkısı vardır.
Mehmet ALİ KILIÇBAY
|